Belirli şartlar altında, doğru ve doğal gözlem yoluyla filozoflar gibi çocukların da birer kavram mühendisi olduğunu görebilirsiniz. Eğer bu mühendisliğin temelinde; çocukların kendi aklı ile düşünemeyip edilgen bir şekilde aile onayı ile hareket etmesi, alternatif ve eleştirel düşünememesi, sorgulama yapmaksızın söylenenleri olduğu gibi eyleme geçirmesi gibi durumlar yatıyorsa, ileri yaşlarda etik bilincin, hoşgörü ve empati kavramının, fikir yürütme ve temellendirme becerilerinin içselleşme sancılarına rastlamak olasıdır.
Hemen hemen büyük çoğunluğumuz felsefe derslerini lisede tanıdık. Amacı, sınavda çıkacak olan sorulara doğru cevaplar vermek içindi. “Düşünüyorum, öyleyse varım” veya “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” aforizmalarına felsefeye ilgimiz olsun veya olmasın hepimiz aşinayızdır. Birkaç “-izm” tanımı ve “Felsefe, tüm bilimlerin anasıdır” bilgisi felsefe bildiğimizin kanıtı olmaktaydı.
Peki gerçek hayatta felsefe çalışmalarının amaç ve kazanımları nelerdir?
Felsefe, neredeyse tüm yeteneklerin kökeninde var olan disiplinler arası geçişleri en kolay sağlayan eylemdir. 21. yüzyıl becerilerinden olan ve bugün dahi konuştuğumuz bazı yetenekler, geçmişte defalarca konuşulup tartışılmış, insanın entelektüel gelişiminin en temel parçası olmuştur.
I. Etik yaklaşıma sahip olma: Etik konusu felsefenin ana teması niteliğinde rol oynar. İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan çıkmazları, insanın ahlak ve öz değerler ışığı ile aydınlatır. Bir kimsenin hırsızlık yapmama sebebi, alacağı cezadan korkması mı yoksa ahlaki vicdanının buna izin vermiyor oluşu mu olurdu? Devletlerde ceza sistemi ortadan kalkmış olsaydı, vatandaşların ne kadarı suça meylederdi? İnsan suç işlerken neden ahlaki tutumdan uzaktır? gibi birçok soru felsefenin etik konusu ile tartışmaya açıktır.
II. Hoşgörülü ve farklı olanı kabul etme: Bir felsefe tartışması olması için en az iki zıt argüman olmalıdır. Sorun çözme etkinliği olarak da bilinen bu eylem zaruri olarak zıt kutupları bir araya getirir ve ortak zeminde kabullenici ve empatik olmaya zorlar. Uygulamalarımın birinde, bir öğrencim ailesinin yaşadığı bir sorunu yazgıya atfetti, fakat diğer öğrencim bunun tamamen kendi kararları neticesinde bu durumu yaşadıklarını yorumladı. Yazgı, şans ve tercih konuları grubun zıt kutuplar oluşturmasına sebep oldu. Zıt kutupların kabullenici olma süreci ise birbirlerinin inançlarını tanıma, saygı duyma ve kabul ile devam etti. Her insan bir “neden” arar. Bu neden ile düşüncelerinin temelini oturtmuş oldular.
Eğitim liderlerinin ve danışmanlarının, hızlı ve sonuç odaklı olmaya, ders içeriklerinde etkinliklere ve projelere ağırlık vermeye, öğretmen kriterlerinde ise artık yalnızca tecrübeye değil, yaratıcı ve çözüm üretici eğitmenler ile çalışmaya özen gösterdikleri görülmektedir.
Değişen dünyanın ritmine en hızlı ayak uyduranların çocuklar ve ergenler olduğu açıktır. Bilginin bu denli kolay ve hızlı ulaşılabildiği dijital çağda, salt bilgi ile standart eğitim modelinin benimsendiği, duygusal, mantıksal ve eleştirel gelişimin ikinci plana atıldığı sınıf ortamları ne yazık ki sıkıcılıktan ve verimsizlikten öteye geçememektedir.
Yeni nesil çocuklar, yeni nesil problemler ve yeni nesil cevaplar demektir
Ebeveynler ve öğretmenler olarak yeni nesile ayak uydurmak, öğrenmenin sürekliliğini esas kılar.
Çocuklar hedefledikleri işleri bitirme sürecinde çözüm yolları bulamadıkları zaman sorun yaşarlar. Problem çözme becerisi, diğer insanların çözüm yollarını feyz alıp kullanarak, gözlem ve taklit etme yolu ile öğrenmeyi içermektedir. Bu becerinin, çocukların günlük hayatlarında ve geleceklerinde etkin kullanmaları duygusal, mantıksal ve eleştirel düşünme süreçlerinin en doğru biçimde işlenmesi ile alakalıdır. Ebeveynlerin çocuklarına öğretmesi gereken önemli becerilerden de birisidir.
Problem çözebilme becerisine sahip olmayan bir çocuk, sorunlardan kaçabilir veya sorunları farklı şekillerde dile getirebilir. Örneğin, çocuğunuz okulda akran zorbalığına maruz kalıyorsa ve ne şekilde cevap verebileceğini bilemiyorsa, tepkisini okulu sevmeyerek, karın ağrısı, baş ağrısı yaşayarak veya notlarında düşüşler göstererek dile getirebilir. Daha ufak yaş gruplarında, elinden sevdiği eşyası alınan bir çocuk, karşılığında vurma ve öfke nöbeti eylemlerini gösterebilir.
Problem çözme becerilerinin büyük bir kısmı okul öncesi yaş gruplarında daha hızlı öğrenilirken yetişkinlikte ise öğrenme yavaş yavaş ilerler. Bu sebeple ne kadar küçük yaşta bu beceri geliştirilirse, faydalarını ömür boyu görecektir.
Problem çözme süreci genel itibari ile beş adımda gerçekleşmektedir. Bunlar,
Salgın sebebi ile çocuklar arkadaşlarından ve okullarından koptular, okul etkinlikleri, mezuniyetler, spor aktiviteleri veya tatil planları ne yazık ki iptal edildi. Bunun üzerine öğrenciler bir de sınav süreci ile baş etmek zorunda kaldılar. Kimi aileler bu durumu sakin ve stressiz atlatırken kimi aileler için süreç bir hayli zorlayıcı oldu.
Biz eğitimcilerin gözünde ise en derin kayıplar eğitimde yaşanmaktadır. Okulların açık olduğu süreçte dahi, M.E.B’nın raporlarına göre öğrenme, anlama ve muhakeme yeteneklerinin düşük olduğunu göz önünde bulundurursak, kayıp zamanı telafi etmek, öğrenmeyi hızlandırmak ve eşitliği sağlamak adına aileler ve öğretmenlere büyük görevler düşmektedir.
Akademik planlama ve takibinin, okullar kadar anne ve babanın sorumluluğunda olması, gerekli ders ve kaynak kitaplardan destek alınması elzemdir. Fakat bu krizin yanında göz ardı etmememiz gereken bir konu da 21. yüzyıl becerileri ile çocuklarımızı geliştirmek olmalıdır. Ailelerin sorumluluğunun artması ile birlikte pedagojik açıdan ebeveyn eğitimi ve ebeveyn mentörlüğü daha da önem kazanmıştır.
Anneler ve babalar olarak, eğer doğru rehberlikte bulunursak, çocuklarımız için krizi fırsata, fırsatı da gelecek başarılara çevirebiliriz.
Her anne-baba, çocuğunun ileride iyi yerlere gelmesini, toplum tarafından saygı gösterilen birey olmasını, sağlıklı ilişkiler yaşamasını ve aile kurabilmesini, etik değerleri önemseyen birer vatandaş olarak yetişmesini ister. Fakat bu doğal isteklerin ne kadarı çocuklarımızın en çok vakit geçirdiği ortamlarda verilebiliyor diye de sormadan geçemiyoruz.
Çocuk ve ergen gelişiminde sosyal, duygusal zeka, olasılıksal öğrenme, eleştirel ve araştırmacı düşünce becerisinin, akademik beceri kadar değerli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Fakat bu durum ne bizler için ne de bizden sonra gelecek nesiller için yeni kavramlar değiller. Antik Yunan döneminden itibaren felsefenin, matematiğin, erdemin ne kadar önem arz ettiğini artık bilmeyenimiz yoktur.
Ethos, Pathos ve Logos’a farklı bir bakış
Kurumsal bir şirkette satış departmanında çalışıyor ya da felsefe ile biraz ilgiliyseniz bu kelimelere aşina olmalısınız.
Üniversitede felsefe okurken okul öncesi, ilkokul ve ortaokul çocukları için ders müfredatı geliştirip ayda 40 ders saati alacağımı ve felsefe kulübü açacağımı tahmin edemezdim. 21. yüzyıl becerileri ile önemi anlaşılan sorgulama, yaratıcı düşünebilme ve eleştiri yapabilme süreçlerinin gerekliliği ile birlikte felsefe çalışmaları yavaş yavaş hak ettiği değeri almaya da başladı.
Fakat üretim yapabilme becerisi, inovatif ve yaratıcı fikirler, çağdaş ve sorgulayan bir nesil için önce öğretmenlerin ve eğitimcilerin, çağ ötesi hayallere sahip, toplumsal normların kısıtlayan yönlerinden aykırı düşünebilen, objektif ve modern bir bakış açısına sahip olması gerektiği kaçınılmaz…
Atatürk, “Yerinde duran, geriye gidiyordur. İleri, daima ileri” sözleriyle, her zaman yaratıcı ve geleceği ön gören bireyler olmamız gerektiğinin altını çizmiştir.
Psikolog ekip arkadaşım H. Gürkan Solmaz ile verdiğimiz eğitimlerde, eğitimcilere ve kurumlara sınıf içi veya bireysel öğretim modellerinde, bilimi ve hümanizmi temel alan yaklaşımlar gerektiğinin altını çizmekteyiz.
İş dünyasının sıkça kullandığı VUCA kavramını, eğitim dünyasına entegre ederek, gerekli ve doğru rehberlik ile kullanmak, öğrencileri Dünya Ekonomik Forumu Mesleklerin Geleceği Raporu’na göre 2030 ve sonrası için hazırlamak tüm eğitimciler için elzemdir. (VUCA: volatility-değişken, uncertainty-belirsiz, complexity-karmaşık, ambiguity-muğlaklık kelimelerinin baş harflerinden oluşmaktadır.)
Eğitimde VUCA kavramını, yeni normale uyum sürecinin ana başlığı olarak da ele alabiliriz.
Yeni nesil öğrenci yetiştirmesi gereken okullarımızda ve eğitim kurslarımızda, kariyer becerilerinin, yaratıcı ve eleştirel düşünmenin normatif bir değer taşıdığını bilmeli, yeni nesil eğitim yöntemlerinde bu becerileri sınıf kademesine göre işlevsel ve uygulanabilir etkinlikler ile zenginleştirmeliyiz.
Pandemi sürecinde olduğumuz şu günlerde öğrenciler için faydalı birkaç etkinliği sizlerle paylaşmak istedim.
Kimi zaman da teknolojiyi bir kurtarıcı olarak görüp, kişisel zaman yaratabilmek adına, yorucu günün sonunda çocuklarının sakinleşmeleri için telefon veya bilgisayarlarda zaman geçirmelerine izin vermekteler.
Tech-savvy anneler olarak başlıca dikkat edilmesi gereken nokta, teknoloji dünyasında çocuklarımızı siber tehlikelerden nasıl koruyabileceğimiz ve güvenli ortamı nasıl sağlayabileceğimizdir. Siber tehlikeler kapımıza çoktan gelmiş olabilir. Uluslararası İletişim Derneğinin bir çalışması, ebeveynlerin %30-40’ının bilgisayar, akıllı telefon ve sosyal medyayı nasıl kullanacaklarını çocuklarından öğrendiğini açıklamaktadır.
Dünyanın tech-savvy ebeveynliğini konuştuğu son birkaç yılda, “ben teknolojiden anlamıyorum” demek, nefes almadan yaşıyorum demek gibidir. İşiniz için sunum ya da tablo grafik araçlarını kullandınız, yola çıkarken adres bulmak için harita uygulamalarından yararlandınız veya sosyal ortam sitelerinde çocukluk arkadaşlarınızı buldunuz, doğum günlerini kutladınız. O halde, tech-savvy bir ebeveyn olduğunuzu hatırlatarak, ben teknolojiden anlamıyorum veya yapamam gibi teknofobik cümleler, çocuğunuz için teknoloji rehberliğinden kaçmanıza mazeret sayılmaz.
Çocuklar, kıyafetlerini katlamayı öğrenmeden, öz denetim becerilerini geliştirmeden, saydığım bu programların hepsini rahatlıkla ve yenilikçi fikirlerle kullanabilir durumdalar. Ne yazık ki, durumun negatif yönü, gerçek sosyal ortam eksikliği ve aidiyet duygularındaki azalmalar olarak görülmektedir.
Bu sorunların üzerine yoğun iş temposu sebebiyle ailece kaliteli vakit geçirememe durumları da eklenince çocuklar, sahte profiller oluşturma, olanı farklı şekillerde dışarıya yansıtma veya yaşlarına uygun olmayan videoları paylaşma gibi davranışlar sergileyerek bir bakıma imdat çağrısında bulunmaktadırlar.
Tech-savvy anne olarak bu konuda çocuklarınız ile konuşmanız gerekenlerden; sosyal medyada hangi fotoğrafının paylaşılmaya uygun olduğu, arkadaşları ile mesajlaşmak için saatin geç olması halinde bunun uygun olmadığı, herhangi bir yerde yorum yaparken saygılı ve nazik olması gerektiğinin farkında varmasını sağlamak olmalıdır.
Ne kadar kıymetli olduklarını duygusal anlamda hissettirmek adına, kaliteli vakit geçirmek için yeni arayışlarda olduğunuzu göstermesi faydalı olacaktır.
Birçok aile, çocuklarını ne kadar teknolojiden uzak tutmayı veya zaman zaman yasaklamalar koymayı denediyse de çoğu kez başarısız olmaktadır.
Karantina sürecinde aileleri en çok zorlayan önemli iki durumdan bir tanesi ailede görev dağılımının tekrar düzenlenmesi gerektiği diğeri ise çocukların eğitimi oldu. Okulların kapanması ile birlikte çocuklar ebeveynlerin denetiminde eğitimlerine devam etmek zorunda kaldılar. Ebeveyn gelişiminin ne derece önemli olduğunu kavradığımız şu süreçte, özellikle annelerin yapıcı ve yaratıcı zekalarına sonuna kadar güvenmekteyim. Bu sebeple ebeveynlerin mentorlük becerilerini geliştirmeleri adına farkındalık kazanma vakti geldi.
Ebeveynler, çocukların ilk öğretmeni ve ilk mentorudur
Bu süreçte çocuklar, üzerlerinde ruhsal ve akademik yükün dengelenmesi açısından bir manevi yol göstericiye diğer bir deyişle akıl hocalarına ihtiyaç duyar.
Değişen dünya düzenine göre hedef; akademik başarı oldu ve ahlaki eğitim okullara devredildi. Okullar, öğrencilere akademik olarak destek veriyor olsa da ne yazık ki manevi destek yönünden eksik kaldılar, bu açığı kapatacak olan yapı ise aile kurumudur.
Mentorlük, günümüzde her ailenin anne-baba olmadan önce edinmesi gereken elzem bir beceridir.
Çocuklar kendi duygularını tanıyabildikleri zaman seçimleri doğru, davranışları ise daha tutarlı olur. Ne yazık ki, hem kendisi hem de ailesi tarafından anlaşılamayan çocuklar negatif eylemler sergiler.
Ebeveyn mentorluk becerileri gelişimi, çocukların sağlıklı ilişkiler kurmaları, kendilerini tanımaları, doğru ifade etmeleri, tutarlı kararlar alarak yaşamlarında doyumu yakalayacak girişimlerde bulunmaları açısından, kendilerine güven sağlayan bir dostluk, akıl hocalığı biçimini desteklemektedir.
Diğer bir yandan ise, ailelerin sorumluluğu; her çocuğunun vatanına ve toplumuna faydalı bireyler olarak yetiştirmesidir, özellikle çok çocuklu ailelerde bu sorumluluk daha fazladır.
En temel sorumuz neden çocuklar ile bir arada olmak bu kadar zor diye nitelendirilmesidir. Zor kabul edilen durumun altında yatan sebep; X ve Y kuşağının, alfa nesli dediğimiz çocukların dilinden konuşmakta ve onlarla yapılandırılmış, amaca yönelik zaman geçirmelerimizde yaşanan zorluktan kaynaklanmaktadır. İster eğitimciler olsun ister aileler, yeni nesil çocukların dilinden konuşamadığı sürece, bu dönem, iki taraf için de havanda su dövmekten öteye gidemeyecektir.
Eskiler “Sıkı can iyidir” derken neyi kastediyorlardı, biz ne anlıyoruz?
Eski kuşak bizler ve bizden daha eski öncekiler, canımız sıkıldığında ilgi alanlarımızı keşfetmek için yapacak bir şeyler mutlaka bulurduk. Kimimiz şiirler, öyküler yazar, kimimiz resim çizer kimimiz bir şeyleri bozup tekrar yapar, kimimiz müzik aletlerine yönelir, kimimiz mutfağa girip farklı lezzetler dener, kimimiz ise oyuncakları ile saatler geçirir, kimimiz ise kendini kitaplara veya etrafında olanları anlamaya verir, zamanı anlamlandırmak için çaba içine girerdik.
Fakat yeni nesil ve artık dünya vatandaşı olan çocuklarımız hakkında, “Kendi haline bırak, o yeteneğini, ilgi alanını keşfeder” gibi düşüncelere kapılmak, bu nesle hitap edemeyişimizin bir göstergesi olmaktan ileri gidememektedir. Boş zamanlarında internet ve konsol oyunları dışında herhangi bir yönelimde bulunamamış çocuklar, yönlendirilmezlerse kendilerini nasıl keşfedecekler? Şimdi kendi içimize yönelme, kendi yaşantımızdan yola çıkarak çocuklarımızı keşfetme vakti.
“Ebeveynler olarak çocuklarımızın ilgi alanlarından ve onların aslında birer birey ve dijital vatandaş olduklarından ne kadar haberdarız?”
Belki de ilk defa ve bu denli çocuklarınızla bir arada kalıp, onları tanıma fırsatı elde ettiniz. Bu süreçte de her ebeveynin kendine sorması gereken önemli sorulardan bazıları:
-Çocuklarımın ilgi alanlarından ne kadar haberdarım?