ŞAMPİYONLAR Ligi sendromunu tam anlamıyla atlatamayan Trabzonspor, UEFA Kupası’nın eşiğinde İspanyol Athletic Bilbao karşısında ilk sınava çıkarken hiç telaşlı değildi.
Trabzon kenti, milli maçtaki Gürcü-Türk bayrağı kavgasının derdine düşmüş, maç başlayana kadar Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı ile uğraşmayı yeğlemişti.
D.Kiev örneği
Aslında zor rakibi ciddiye almak gibi D.Kiev tecrübesinden kalma önemli bir ders vardı Ziya Doğan ve oyuncularının bellediği. Avrupa’nın en iyi liginin temsilcisine 15 dakikalık bir dirençle başladılar. Fırtınayı kazasız atlatıp, Mehmet Yılmaz ve Fatih’le iki yoklama çektiler. Ama gol gelmedi. Onların başaramadığını Gökdeniz’in ortasında sağbek Gonzalez ters bir vuruşla gerçekleştirdi. Sonra Mehmet Yılmaz’la başlayıp Fatih’le süren ve finali gecenin en iyilerinden Mehmet Yılmaz’ın yaptığı 2. gol geldi. Tribünlerde güller açtı, ortalık bayram yerine döndü. Ve sonra da özgüvenin ne olduğuna ilişkin canlı örnekti bordo mavililer.
Hiç de kolay değil
Hiç uğruna yitirilen Şampiyonlar Ligi’ni unutup son yılların moda futbol deyimiyle ‘önlerine bakmaya’ başladılar. İyi de ettiler. İkinci yarıda A.Bilbao’nun ‘hiç olmazsa bir gol atayım’ derdine düşmesi, Trabzonspor’un istediğini yapmasına ortam sağladı. Bu dakikalarda Gökdeniz’in 3. golü Trabzonspor’un ‘bu iş bitti’ gibi bir yanlışlığa düşmesine neden oldu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. 8 dakika içinde 2 tane gol yediler. Gelen turu inanılmaz hatalarla riske ettiler. Bir de hakemin ofsayt gerekçesiyle iptal ettiği buz gibi penaltı vardı. Bu bölümde forvetlerin fantazi merakı, çevresine bakmadan ofsaytın tam ortasına düşüşü ve akıl almaz biçimde dikkatsizlik eseri kaçan goller... Umudun bir başka bahar değilse bile Bilbao’ya kalmasına neden oldu.
Şimdi artık hiç de kolay değil UEFA Ligi. Konsantrasyonunu yitirmeden bir 90 dakika oynamak, Bilbao cehenneminde rakibi yenmek, berabere kalmak veya en az bir gol atıp, rakibi 2’de bırakmak. İş elbette hiç kolay değil, hele şans da yanında olursa.