Paylaş
Sivillerin cenazeleri derin dondurucuda bekletiliyor; çocuklar sokaklarda akan kanı seyrediyor.
Toplum çaresizlik içinde kıvranıyor.
3-5 kişi orada, 5-10 kişi burada, belki bir duyan olur umuduyla barış çağrılarını sürdürüyor.
Birileri ise ‘şehit cenazelerini protesto’ adı altında ellerinde sopalar, taşlar, silahlarla Kürt yurttaşların canına kastediyor.
21 yaşında bir gencin Kürtçe konuştuğunu duyup kalbinden bıçaklıyorlar.
Yolu trafiğe kapayıp doğu plakalı araçların plakalarını söküyorlar.
Kürtlerin işyerlerine saldırıyorlar.
Kürt işçilerin evlerini, araçlarını ateşe veriyorlar.
İnsanların ekmek kapılarını ateşe vererek, onları linç ederek vatanı sevdiğini sanan şuursuzlar bunlar.
Tarihin çeşitli dönemlerinden çok iyi hatırladıklarımız bunlar.
*
Oyları konsolide etmek için güdülen kutuplaştırma siyaseti ülkeyi bu noktaya getirdi.
Düşmanlıklar ve savaşlar yeniden uyarlanarak topluma sunuluyor.
Milliyetçilik propagandaları ile beyinler yıkanıyor. Söylemlerle intikam ateşi besleniyor.
Kolektif korkularla duygusal bağlar oluşturulmaya çalışılıyor.
Kamusal nefret yaratılıyor.
Savaş yanlısı olmayanlar terörist muamelesi görüyor.
Vatanı sevmenin tek yolu buymuş gibi, koyu milliyetçi duygularla davranmayana ‘Terk et’ deniyor.
Tasarlanmış ‘duyarlılıklara’ aynı şiddetle sarılmayanlar ve şiddet yanlısı siyasete, eylemlere şüpheyle bakanlar toplumun dışına itilmeye çalışılıyor. Dahası, yok olsunlar isteniyor.
Çalıştığım bu gazetenin kapısının önünde iktidar partisinin bir mensubu “Defolup gideceksiniz” diye bağırıyor.
Beraberindeki taşlı-sopalı güruh gazete binasına saldırıyor.
Ve bu ‘milletvekili’ ertesi gün ekranlarda hiçbir şey olmamış, şu görüntüde hiçbir sakatlık yokmuş gibi, ‘demokratik hakkı’nı kullandığını ve buna alışılması gerektiğini söylüyor.
*
Türkiye toplumu tez elden olaylardaki neden-sonuç ilişkisini irdelemeli.
Korkuya, acıya, öfkeye teslim olmak yerine bu sonuçları doğuran nedenlere odaklanmak gerek.
Bazıları bekliyor ki, toplum çaresiz kalıp “Çare biziz” diyenlere sığınsın.
Ötekiler istiyor ki, toplum pasifleşsin.
Berikiler umuyor ki, kaosun yarattığı boşlukları kendileri doldursun.
Kavramların içinin hızla boşaltıldığı şu günlerde, birilerini diğerlerine saldırıya kadar getiren yolda, birileri hiç durmadan diğerlerini damgaladı, yaftaladı ve şeytanlaştırdı.
Toplumun pek çok kesimine yönelik bu damgalama, yaftalama ve şeytanlaştırma eğilimi sürüyor.
*
Bu şuursuz gidişin neden olacağı tahribatı anlayabilmek için illa ki yaşamamız gerekmiyor. Fazla uzağa değil, 60 yıl öncesine bakabiliriz mesela. Aynı damardan beslenen 6-7 Eylül olaylarının insanlığımızda ve kültürümüzde yarattığı erozyon ortada.
Bir erozyon daha kaldırabilir mi bu ülke?
Bir aradayken daha güzeldik, birlikteyken daha güçlüydük. Benzer bir kopuşun daha yaşanması halinde ne kalacak elimizde?
60 yıl sonra bu topraklarda yaşayacakları utandırmakla ne geçecek elimize?
*
Aldıkları vekaletle kendilerini mal sahibi sananlar...
Kinine, nefretine vatan sevgisi kılıfı uyduranlar...
Vatan kimsenin malı değil, sevmek de böyle bir şey değil.
Siz sadece kendinizi seviyorsunuz.
Ya da sevgi nedir, bilmiyorsunuz.
Paylaş