Paylaş
Günaydın’ın ana üslerinden biri olan Etiler’deki restoranın karşısında bir de burgercisi var. Ve bu burgercinin içinde kocaman bir buzdolabı var, gidenler bilir. Bu buzdolabında koca koca etler sergilenir. Ve bu etlerin üzerine iliştirilmiş beyaz kağıtlarda tanıdık isimler görürsünüz. Cemiyet hayatından, medya dünyasından, sahnelerden, yeşil sahalardan isimler bunlar... Ali şen, Leyla Alaton, Mehmet Okur, Güzide Duran, Hakan Şükür, Ferit şahenk, Monik Benardete, Eren Talu, Saba Tümer, Derin Mermerci, Tamer Karadağlı, Bülent Ersoy gibi...
Efendim, bu dolaptaki “isimli” etlere Dry Age Steak diyorlar; Türkçesi “kuru dinlendirme biftek”. Bunlar, 3-5 yaşlarındaki, yağ oranı çok yüksek, dolayısıyla aroması da yüksek dana veya sığırın bütün halindeki sırtı. Tam verim alabilmek için bu etlerin 25-30 gün dinlenmesi gerekiyor. Bu süre sonunda etler kapkara oluyor, kararan yerleri temizleniyor, 400-500 gramlık porsiyonlara bölünüyor, tercihen deniz tuzuyla yüksek ateşte pişiriliyor ve az pişmiş olarak yeniyor.
“Peki elalemin etinin burada ne işi var? Gidip evlerinde kendi buzdolaplarında dinlendirsinler” diye düşünüyor olabilirsiniz.
Ama öyle olmuyor, olamıyor.
Çünkü;
1- Eti dinlendirirken dolabı sadece bu ete ayırmak gerekiyor. Aksi takdirde dolaptaki diğer malzemelerin kokusu ete siniyor. Ve siz eti yerken portakaldı, peynirdi, artık dolapta ne varsa onların tadıyla karışık bir et yiyorsunuz. Hani karpuzu bir şeye sarmadan dolaba koyarsınız, sonra yerken başka yiyeceklerin kokusunu, tadını alırsınız ya, o hesap.
2- Dolabın soğukluğu 0-1 derece olmalı. Nem oranıysa yüzde 75. Hadi dolabı boşaltıp ete ayırdınız diyelim, nem oranını nasıl yakalayacaksınız?
Dolayısıyla ünlülerimiz bu işi hiç başa almıyor, Günaydın’a sipariş verip gelip bir ay sonra dilimlenmiş etlerini alıyor veya oturup restoranda yiyor.
Bu etler dinlenince hem yumuşacık hem de lezzeti farklı oluyor. Bekleme süresi etin kanını kaybettirse de suyunu kaybettirmiyor.
Günaydın 10 yıldır bu hizmeti veriyormuş, ABD’de ise 80 yıldan beri yapılan bir şey bu. Günaydın’ın sahibi Cüneyt Arsan “Bu uygulamaya çok daha önce başlardık ama Türkiye’deki et kalitesi uygun değildi. şimdi bu hizmete özel hayvan yetiştiriyor, 3-5 yıl hayvanları o olgunluğa, yağlılığa ulaşsın diye besliyoruz” diyor.
Fiyatına gelirsek... Bu parçaların ağırlığı 5-10 kilo arasında değişiyor ve kilosu 60 TL.
Bu paraya değer mi değer.
Bir deneyin, göreceksiniz. Ünlülerin bir bildiği var.
Bizim hamamlar turiste gider mi?
Vanity Fair ve The New Yorker’ın eski editörü Tina Brown’un bol miktarda tıklanan internet sitesi The Daily Beast’te İstanbul’la ilgili bir yazıya rastladım. IBM’de global direktörlüğü, Financial Times’ın halkla ilişkiler müdürlüğünü yapmış Jolie Hunt bir gezi yazısı kaleme almış.
İstanbul’u gezmiş ve deneyimlerini “İstanbul’un Nefes Kesen Camileri” başlıklı yazıda toplamış. Genelde bildiğimiz hikaye... Görülmesi gereken camiler, Kapalıçarşı, Hamdi Restoran, Lebi Derya falan filan...
Fakat...
Yazıda bir bölüm var; başlığı “Kaçının”.
Altında da Galatasaray Hamamı’nı anlatıyor.
Şöyle yazmış Hunt:
“Hayatımın en kötü tecrübelerinden biri Beyoğlu’ndaki Galatasaray Hamamı ziyaretiydi. Amacım basitti: Tipik bir Türk hamamı tecrübesi. Bir saat süren ‘Paşa’ masajını seçtim. Fiyatı 100 dolar civarındaydı. Üç saat sonra o kadar sinirim bozuktu ki konuşmakta zorlanıyordum. Binaya giriyorsunuz ve dökük bir yetimhane gibi bir yere geçiyorsunuz. Az sonra olacaklara sizi hiçbir şey hazırlayamaz. Aniden üzerinizdeki kumaş çekiliyor ve bir oda dolusu çıplak yabancının arasında sahipsiz bir koyun gibi kalıveriyorsunuz. Daha sonra orada çalışan kadınlar tarafından vahşi bir şekilde yoğruluyorsunuz. Hızla sizi çekip oturma pozisyonuna getiriyorlar. Orada sonsuza dek, çıplak halde bekletildim. şişman ve zayıf, genç ve yaşlı çıplak kadınlar sıcak mermerlere yatırılıp vahşi şekilde keseleniyor. Bu bölüm yaklaşık iki saat sürdü ve kaçmayı başardığımda zor nefes alıyordum. Sonra sizi kirli bir masanın üzerine yatırıp üzerinize yağ atıyorlar. Bu deneyim tüylerimi diken diken etti. ıtibarınızı koruyun ve hamam deneyimini es geçin. Kalçalarıma kadar morarıklarla ve hasarlı egomla oradan ayrıldım.”
Ben oteller dışında hiç gerçek bir hamama gitmedim. O tecrübenin bana göre olmadığını düşündüm çünkü. Aslına bakarsanız spalar ve otellerle bizim hamam sınıf atladı.
Gerçek hamamlar Gürpınar’ın kitaplarındaki gibi, kız bakılan, vahşice kese yapılan yerler. Hamamın sağladığı fayda ve kültürü arasında ciddi bir fark var. Ben ve benim gibiler modernize hamamlarda sadece onun faydasından yararlanıyor, kültürünü deneyimlemiyoruz. şunu kabul etmek lazım, bizim gerçek hamamlarımız Conde Nast Traveller gibi dergilerde yer alacak yerler değil. Öyle turistlerin masaj beklentisini karşılayacak yerler de değiller.
Paylaş