Paylaş
Birleşmiş Milletler, bu yıl toprağı koruma hedefinde ilerleme kaydetmek istiyor.
Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin yayımladığı Toprak Atlası, toprak meselesinin neden hepimizi ilgilendirdiğini onlarca farklı başlıkta anlatıyor.
Toprakla ilgili pek çok konuda detaylı bilgiler içeren bu atlasta Türkiye’de kadın ve toprak ilişkisini inceleyen, Ayşe Çavdar’ın hazırladığı bölüm benim özellikle ilgimi çekti.
Özetleyecek olursam...
TÜİK verilerine göre tarımda 4.8 milyon kişi istihdam ediliyor.
2 milyon 710 bin erkek ve 2 milyon 133 bin kadın.
Tarımda çalışan erkekler çalışan tüm erkeklerin yüzde 15.1’i, kadınlar ise çalışan tüm kadınların yüzde 28.2’si.
Şimdi diyeceksiniz ki; “Ne güzel. Tarım, kadınlarla erkeklere aşağı yukarı eşit istihdam imkanı yaratıyor.”
Pek öyle değil.
Zira tarımda ücretsiz çalıştırılan işçilerin yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor.
Bu kadınlar ayrıca ev ve bakım işlerini de üstleniyorlar.
Yani tarım, kadın işsizliğini bir güzel kamufle ediyor.
İkincisi...
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda 2014’te yapılan bir değişiklikle tarımsal arazilerin bölünmemesi için toprağın ‘ehil’ mirasçıya verilmesi kurala bağlandı.
Böylece, mirasçılar arasında anlaşmazlık olduğunda hakimlerin erkeklerden yana tavır alması kolaylaşacak.
Aynı kanun değişikliği, tarımsal arazilerin tarım dışı kullanıma açılmalarını da kolaylaştırıyor.
Yani, mevcut siyasi irade ne tarımdan ne de kadınlardan yana.
(Toprak Atlası’na Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin web sayfasından ulaşabilirsiniz: http://tr.boell.org/tr/toprak-atlasi-2015)
Bostanlar
Son dönemde İstanbul’un son bostanlarına dozerlerle girilmesini üzülerek izledik. Toprak Atlası’nda bostanlarla ilgili bir yazı da var.
Bu yazıya göre, bazı ülkelerin nüfusunun en fakir yüzde 80’lik kısmı ‘kent tarımı’yla uğraşıyor.
Taze ve temiz gıdaya ulaşmalarının tek yolu bu.
Kimi ülkelerde kent tarımı o kadar gelişkin ve yaygın ki, çiftçilik ulusal politikaların parçası olmuş.
Mexico City’deki 23 bin hektar arazide her yıl 15 bin ton sebze üretiliyor.
Detroit’te 1200 bostan var, hatta bunlardan biri kent merkezindeki bir hektarlık alanda.
2050 itibarıyla dünya nüfusunun üçte ikisi kentlerde yaşıyor olacak.
Ciddi miktarda gıda üreten, selleri önleyen ve havayı serinleten bostanlara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olacak. İstanbul örneğinden de bildiğimiz üzere, şehir nüfusu arttıkça yeşil alanlar üzerindeki baskı da artıyor.
İnşaat ağır basıyor.
Ama inşaatı bostana tercih etmek akılsızlık. Çünkü yeşil alana yapılan yatırımlar sağlık, enerji ve drenajdan tasarruf sağlıyor.
Mesela 2008’de Sao Paolo’da kentin yeşillendirilmesine 180 milyon dolar ayrıldı ve 980 milyon dolar tasarruf edilmiş oldu.
Bize de böyle akıllı belediyeler lazım.
Paylaş