Sanatın da çevrecisi olur

Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğrencilerinin mezuniyet koleksiyonlarında jürilik yapmak için Kabataş’taki binalarındaydım.

Haberin Devamı

Öğrenciler, binanın giriş katına yayılmış çalışmalarının önünde koleksiyonlarının sunumunu yaptılar. Ve biz not verdik. Genel tavrımın aksine bu kez notları kıt tutmadım.
Biraz emeğe ve umutlu gençlere saygıdan... Ama aralarında çok parlak işler olduğunu da söylemeliyim. Özellikle baskı alanında uzmanlaşmış öğrencilerin yaptıklarına bayıldım.
Bir ara Bölüm Başkanı Prof. Kemal Can’la oturup sohbet ettik.
Bana her yıl tekrarladıkları ilginç bir etkinlikten söz etti. Birkaç öğretim görevlisi ve bir grup öğrenci toplanıp doğaya gidiyorlar, birkaç gün kamp kurup doğaya sanat eserleri bırakıyorlar.
Sonuncusunu Ilgaz kayak merkezi yakınındaki ormanlık alanda, Erak Giyim Sanayi’nin sponsorluğunda gerçekleştirdikleri etkinliğin adı “Çevrede Lif Sanatı”. Daha önceki etkinliklerde yanlarında istedikleri tekstil malzemelerini götürürlerken Ilgaz’da ağırlıklı olarak Erak Giyim’in verdiği denim kumaşları kullanmışlar.
ARAZı SANATI GERıLEDı
Eskiden Arazi Sanatı adlı avangard bir sanat türü vardı. Sanatçılar benzer çalışmaları arazilere gidip yapıyorlardı.
Doğada hendekler açılıyor, eserler toprağa gömülüyor, sergi mekanı içinde gübre, taş ve diğer çevresel nesneler sergileniyordu. Arazi Sanatı zamanla geriledi çünkü kullanılan malzemeler doğaya zararlıydı.
Adını Kemal Hoca’nın koyduğu “Çevrede Lif Sanatı” ise lif sanatıyla çevresel sanatın kesişme noktasında ortaya çıkan yeni bir alan, yeni bir oluşum. Bu, doğal ve sentetik liflerle, doğayla birlikte, doğada yapılan bir çalışma.
Sentetik lif kullanılıyor diye bunun çevreci bir etkinlik olmadığını düşünmeyin. Tam aksine, bu damardan çevreci bir eylem.
Sentetiği gerektiği kadar ve minimal oranda kullanıyorlar:
“Biz bugünde yaşıyoruz ve sentetik günümüzün gerçeği. Dolayısıyla, çevre etkileri dikkate alınarak eğer avantajı varsa, gerektiği yerde, gerektiği zaman, minimal oranda sentetikleri kullanabiliriz.”
Bugüne kadar bu fakültenin öğrencileri Kilyos, Sapanca, Abant gibi yerlerde etkinliği gerçekleştirmişler. Kilyos’ta hem kumda hem de otluk alanda, Akçakoca’da şelalede ve deniz kıyısında çalışmışlar; şelaleden dökülen suyun etkisinden, dere kenarındaki taşlardan, yosunlardan faydalanmışlar. Sapanca’da ormanda, Abant’ta buzun üstünde yaratım sürecine girişmişler.
Yağmurda, rüzgarda, karda, güneşte, her türlü hava koşulunda doğayla birlikte bir esere imza atmayı hedefliyorlar. ışin içinde doğaya uyum sağlamak da var.
Seçtikleri yerlerin birbirinden farklı doğal dokularda olmasına dikkat ediyorlar ki her seferinde başka başka deneyimler yaşasınlar.
DOğA ıKıNCı SANATÇI GıBı
Bu etkinliği gerçekleştirmek için gittikleri yerlerde önce biraz dolaşıp oradaki yaşanmışlıkları, atmosferi anlamaya çalışıyorlar. O dal niye kırılmış, o ot neden eğri büyümüş, fırtınalar ne gibi izler bırakmış türünde şeylere kafa yoruyorlar.
Sonra yaratmaya başlıyorlar. Kullandıkları malzemelerin bir kısmını doğada buluyorlar (söğüt ağacı, bambu, bitkiler vs), bir kısmını da beraberlerinde götürüyorlar (bu kez denim kumaş mesela). Kayayı oyuyorlar, onu kumaşla kaplıyorlar, karda kumaştan motifler yapıyorlar, ağaç dallarını süslüyorlar.
Ortaya çıkan eserlerden tamamen doğal olanları gittikleri yerde, doğada bırakıyorlar. Rüzgar, kar, yağmur, buz, su zamanla onu biçimlendiriyor, dönüştürüyor, hatta sonlandırabiliyor.
Doğa bir ortak, ikinci bir sanatçı gibi işin içinde. Kilyos ve Sapanca’da dalları kullanarak yaptıkları eserlerden orada bıraktıkları olmuş.
Sentetik barındıran eserlere ise birkaç gün boyunca doğanın biçim vermesine izin verip sonra onları topluyor ve ıstanbul’a getiriyorlar.
Bu çalışmalarda yanı başlarında hep Çevre Mühendisliği’nden bir danışman oluyor. Bir nevi saha komiseri... Bir yanlışlık yapmasınlar diye onları kontrol ediyor.
Kemal Hoca şöyle diyor:
“Bizim yaptığımız, doğadaki yaşam döngüsüne kısa süreliğine saygılı bir şekilde misafir olmak. Biz olsak da olmasak da orada yaşam devam ediyor. Sonra biz sessizce gidiyoruz. Kalıcı olan doğa, bizim yaptığımız eserler değil.”
“Sanatı kullanarak çevrecilik yapıyorsunuz” diyorum, Kemal Hoca sanatı ikinci plana atmıyor ve düzeltiyor: “Etkinliğin özünde çevreci bir anlayış var.” 

Yazarın Tüm Yazıları