Pembe dizi değil pembe renk arıyorum

ABD’de ekranlarda yeni bir reality show var:

“Girls Who Like Boys Who Like Boys.”
Çevirelim: Erkekleri Seven Erkekleri Seven Kızlar.
Hayatta en iyi uyumu eşcinsel kankalarıyla yakalamış kızların hikayeleri...
Programda dış ses şöyle diyor: “New York’ta mükemmel aşk hayatı olan milyonlarca kadın var... Bu aşkı eşcinsel erkeklerle yaşıyorlar.”
Programın öznesi dört kadın eşcinsel kankalarının iyi özelliklerinde hemfikir: “Güvenilirler, açık sözlüler, espriden anlıyor ve dinlemeyi biliyorlar...”
Bakın mesela, Batı’da eşcinselleri merkeze koyan bir dolu televizyon programı yapıldı, yapılıyor. Emmy ödüllü “Queer Eye for the Straight Guy” mesela...
Farklı alanlarda uzman 5 eşcinselin diğer eşcinseller üzerinde maharetlerini gösterdikleri program, heteroseksüel ve eşcinsel erkekleri iyi görünme ve iyi hissetme paydasında birleştiriyordu.
Ya da “Straight Plan for the Gay Man...”
Burada da dibine kadar heteroseksüel dört erkek bir grup eşcinsele hetero hayatın nasıl yaşandığını öğretiyordu.
ABC’nin eşcinsel komedi dizisi “It’s All Relative” eşcinseller ve eşcinsel aileler arasındaki dinamikleri konu ederken, “Boy Meets Boy” eşcinsel temalı çöpçatanlık programıydı.
20 yıl önce eşcinsellik Batı televizyonlarında da tabuydu. 80’lerde televizyon ve sinemada eşcinseller daha çok kurban rolündeydi: HIV kurbanı.
1990’lardan itibaren dizilerde, sitcom’larda ve reality show’larda gay ve lezbiyen karakterler yaygınlaşmaya başladı. Becker’a göre bu, toplumun eşcinsellerle ilgili kendini daha rahat hissetmesini sağlamak için bilinçli yürütülen sosyal ve politik hareketin sonucu. Bu bir adım... Eşcinsellerin özgürleştirme ve muhafazakârlar tarafından görmezden gelinmelerini zorlaştırma yolunda bir adım...
Eşcinsellerle ilgili diziler ve şovlar eşcinseller tarafından eşcinsel izleyici için yazılmıyor. Bu senaryoları heteroseksüeller, kitleler için yazıyor.
“Will and Grace”i sadece eşcinsellerin izlediğini söyleyemeyiz herhalde. Bu dizi hem eşcinsel hem de heteroseksüel izleyicinin özdeşleşebildiği konuları işliyor, durumları ortaya koyuyordu. Dizide bu ikisinin birlikte yaşadığını, aynı umutları ve hayalleri paylaştığını görüyorduk.
Televizyonda eşcinsel karakterlerin yer bulmasının onların toplum gözünde normalleşmesine, daha rahat etmesine katkısı büyük.
Batı buna uyanmış durumda. Toplumda bu anlamda bir uyum sağlamak için prime time’daki dizilerde, sitcom’larda eşcinsellere yer veriyor.
Biz ise homofobik bir toplumuz.
Eşcinsellerin ancak gece kulüplerinde bizi eğlendirmesine izin veriyoruz. Sahnede gördüğümüz sürece alkışlıyoruz ama komşumuz olsun istemiyoruz.
Bir dizide iki erkek aynı yatakta yan yana durdu diye kıyameti koparıyoruz.
“Eşcinsellik hastalıktır” diyen bir bakanımız var, daha ne olsun? Kalkıp da “Televizyonda eşcinsel karakterler görmek istiyorum” demek saflık belki ama...
Elimde değil. İstiyorum.

TV’de eşcinselleri göstermek birlikte yaşamayı kolaylaştırır

Lambdaİstanbul Aile Grubu gönüllüsü Metehan Özkan “Eşcinsel bireyler bizim hayatımızda yok mu? Çalıştığımız yerde yoklar mı?” diye soruyor. Tabii ki var. “O zaman” diyor ve ekliyor: “Televizyonda ciddi bir sansür mekanizması işliyor. Eşcinselleri beyaz ekranda göstermenin insanları eşcinselliğe özendirme olduğunu savunuyorlar. Gösterirsek çocuklarımız eşcinsel olur diye bir inanış var. Ama bunun bilimsel olarak hiçbir geçerliliği yok.”
Özkan, bu tür kimlikleri göstermemek, iyice baskılamak üzerine bir politika yürütüldüğü görüşünde. “Önemli olan eşcinsellerin de diğer insanlar gibi olduğunu, onu yaşadığı ortam içinde göstermek. Bu toplum içinde birlikte yaşamamızı da kolaylaştırır” diyor.
Yazarın Tüm Yazıları