Ne starlar sevdik aslında yoktular

Eskiden arzuladığımız ama asla sevişemeyeceğimiz, ulaşamayacağımız, hatta aynı mekanda bir kahve dahi içemeyeceğimiz yıldızları sevdik. Onlar o kadar yıldızdılar ki aslında yalandılar. Kimse o kadar mükemmel olamazdı zaten.

Ne Cüneyt Arkın kadar cesur, ne Türkan şoray kadar fedakar ve masum, ne Fatma Girik kadar asi, ne de Ayhan Işık kadar mağrur erkek ve kadınların yaşadığını bilecek kadar akıllıydık ama... ıki saatliğine de olsa kendimizi kandırma lüksünden vazgeçemiyorduk.

Oysa bugün Matrix kuşağı artık sadece insanlar üzerine hayal kurmuyor. O yüzden starların cinsel tercihleri, şiddet eğilimleri, kaprisleri, uyuşturucuya zaafları her gün manşetlerde, ekranlarda.

Kısacası yıldızların yaldızı dökülüyor. Altından sizin benim gibi insanlar çıkıyor.
Ne starlar sevdik aslında yoktular

Babanızın veya annenizin, hatta teyzenizin, halanızın deterjanını, sıvı yağını, petini kullanmıyor, demode buluyorsunuz ama siyah-beyaz film oynarken içiniz güneş görmüş kar gibi eriyor, öyle değil mi? Neden biliyor musunuz? Çünkü eski starlar gerçek olamayacak kadar mükemmeldi, izleyenlerin de kendilerini kandırma lüksü vardı. Alın Türkan Sultan’ı bugünkü yıldızlar gibi didikleyin bakalım yaldızın altından nasıl bir yıldız çıkacak.



Peki onları bizim açımızdan ilginç kılan ne biliyor musunuz? 50 sene öncesiyle değişmeyen tek yanıt da bu zaten. Yıldız gibi yaşamaları...

Hem seviyoruz hem nefret ediyoruz, kıskanıyoruz ama onlara benzemek için para harcamaya bayılıyoruz.

Bugünlerde kim neden ünlü olmak ister, aklım almıyor.

Ha 50’lerde, 60’larda ünlü olmanın bir anlamı vardı, ünlü olmak prestijli olmak demekti.

Şimdi elde ne var? Sıfır. Hatta sıfırın altında...

Çünkü günümüz toplumu ünlülere saygıdeğer yaratıklar olarak bakmıyor.

Aksine...

Ünlüleri lime lime ediyor, onların frikik vermesini bekliyor, selülitlerini merak ediyor, birbirlerini sarhoş edip balkonda Titanik yaparken yakalanmalarını, karılarını aldatırken görüntülenmelerini, (utanılacak bir şeymiş gibi) eşcinsel olduklarının ortaya çıkmasını, birilerinden çocuk peydahlamalarını, objektiflere makyajsız halde yakalanmalarını, rezil rüsva olmalarını istiyoruz.

Magazin sayfalarında üçüncü sayfa haberleri görme peşindeyiz. Dramlı sosa bulanmış, “Acı var mı acı?” sorusuna cevap niteliğinde haberler ağzımızın suyunu akıtıyor.

Neden?

Çünkü çekemiyoruz.

Çünkü kıskanıyoruz.

Çünkü sıradanlığımızı unutmak ya da “ıyi ki şu durumda olan ben değilim” diyerek sıradanlığımıza şükretmek istiyoruz.

Çünkü giderek cahilleşiyoruz.

Fred Inglis “A Short History of Celebrity” (Ünlünün Kısa Tarihi) adlı kitabında çekememezliğin insanların ünlülerle ilişkilerinde hep başrollerde olduğunu ama hiçbir dönem bu kadar baskın olmadığını anlatıyor: “Çekememezlik gergin ve psikotik bir tutku. Yeni bir Cary Grant’imiz ya da Marilyn Monroe’muz yok, çünkü onlar günümüzün çekememezliğinin kötü niyetli damgasını yiyerek ayakta kalamazlardı. Cary Grant beş evliliğini, eşcinsel olduğu dedikodularını ve kronik mutsuzluğunu ancak mükemmel saçı, mükemmel takım elbisesi ve mükemmel gülümsemesinin arkasına gizlemesine imkan veren bir dönemde var olabilirdi. Bugünün dünyasında Grant ve Monroe takip edilir, ateşe atılır, mükemmel yüzeylerinden soyulurdu.”

İşte tam da bu yüzden bugünden geleceğe kalacak ikonik birkaç ünlü arasak da bulamayacağız.

Çirkin merak edilir

Prof. Dr. Kerem Doksat Türkiye’nin ahlaki kodlarının Özal döneminde mahvedildiğini söylüyor. “Gustosunu kaybeden bir toplum olduk” diyor ve ekliyor: “12 Eylül faşizmiyle birlikte bir plan hazırlandı. ılk kez bir cumhurbaşkanı ‘Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz’, ‘Benim memurum işini bilir’ gibi cümleler sarf etti, ıbo kasedini takıp 240 kilometre sürat yaptı, askeri birlikleri şortla teftiş etti. Türkiye’de ahlaki kodların dejenere edilmesi, güzel ve hoş olan şeylerin değil, çirkin ve nahoş şeylerin merak edilme operasyonu o zaman başladı.”

Eskiden otosansür olduğunu, insanların çirkinlikleri değil, güzel şeyleri yaydığını söyleyen Doksat, bunu o dönemlerde televizyon ve internetin olmamasına, insanların terbiyesine, hayattaki kaliteli duruşlarına bağlıyor.

Ona göre toplumumuz giderek cahilleşiyor ve insanların en temel içgüdüsel dürtüleri olan cinsellik ve saldırganlık içeren haberler daha çok ilgi çekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları