Paylaş
Hepimiz biliyoruz ki bu mitingler Gezi Parkı direnişine cevap olarak apar topar düzenlendi.
Eğer izlediyseniz, zaten gördünüz. Miting konuşması baştan sona Gezi protestolarında dile gelen eleştirilere cevap niteliğindeydi.
Gönül isterdi ki Başbakan bu mitinglerde sadece kendi seçmenini değil, bütün Türkiye’yi kucaklasın.
Zira tam sahne önündeki bir-iki MHP bayrağı bu anlamda pek ikna edici olmadı.
Hâl böyle iken Başbakan, bu mitingleri “Milli İradeye Saygı” diye adlandırdı.
Ve sahneden AKP seçmenine coşkuyla “Milli iradeye sahip çıkıyor muyuz?” diye seslendi.
Sanki üç haftadır sokaklara dökülenler, direnenler, seslerini duyuramadıkları için tencere tavaya abananlar bu milletin parçası değilmiş gibi...
Onların iradesi milli iradeden sayılmazmış gibi. Sanki millet denen şey, safi ona alkış tutanlarmış gibi.
Milli irade kavramı, mutlak iktidar özleminin bir aracı değil. O şekilde yorumlanması gerçeğe, tarihsel gelişime aykırı.
Şeriat düzeninde padişaha, halifeye, yani tek kişiye ait olan egemenliğin artık halka ait olduğu milli irade kavramı ile anlatılır.
Yoksa...
Milli irade, (Millet-Meclis-AKP çoğunluğu-AKP merkez yönetim idaresi, merkez yönetimde egemen lider) yani sonuç olarak tek kişinin mutlak iktidarı demek değil.
Böyle tanımlarsanız, milli irade kavramının ortaya çıkış felsefesini reddetmiş olursunuz.
Başbakan milli iradeyi kendisinin ve partisinin temsil ettiğini düşünüyor.
Oysa milli irade, toplumun tamamının iradesi demek.
Değil yüzde 47, toplumun yüzde 77’si bile AKP seçmeni olsa, milli iradeyi temsil edemez.
Zaten seçim barajından ötürü emin olabilirsiniz ki şu anda milli irade Meclis’e yansımıyor.
Bir sürü insanın oyu çöpe gidiyor. Bir sürüsü dışarıda kalıyor, temsil edilemiyor.
AKP, yüzde 47’nin oy verdiği bir grup milletvekilinden oluşan bir parti.
“Halk milletvekilini seçti, milletvekili beni seçti” derseniz olmaz.
O zaman tek kişi olur, dikta olur.
O noktada da milli iradeden söz etmek imkansız hale gelir.
Paylaş