Bir de “Televizyon bir şey öğretmez” derler. Nasıl öğretmez; öğrenmeye bile teşvik ettiği oluyor.
Buyrun size, Lost Üniversitesi diye bir şey kurulmuş. Lost bildiğimiz Lost, hani dizi olan. Üniversite bildiğimiz üniversite. Peki Lost Üniversitesi’nde ne öğretiyorlar derseniz... LA Times’ın haberine göre internet üzerinden hizmet verecek üniversitede beş sezon boyunca dizide girilen alanlarda dersler olacak. Gerçek üniversite profesörleri Lost’la alakalı felsefe, fizik, hiyeroglif gibi çok da kolay olmayan konularda video kursları verecekmiş. Zamanda Seyahatin Fiziği diye bir ders var mesela... Ormanda Hayatta Kalma Temel Dersi de... İlk sömestrda öğrenciler UCLA’de Eski Mısır Uygarlığı Bilimi’ni öğreten Kara Cooney’den hiyeroglifleri, USC profesörlerinden ise dizide adı geçen filozofları öğrenecek. En çok Türkiye, Brezilya ve Ortadoğu ülkelerinden insanlar Lost Üniversitesi’ne yazılmış ve temmuzdan beri aralarında Lynne McTaggart’ın kuantum fiziği üzerine yazdığı kitabı “The Field” de olan bir okuma listesini tamamlamakla meşgullermiş. Bitirme sınavı ve ev ödevleri de var ve tabii ki sonunda size bir diploma da veriyorlar. Meraklısı www.lostuniversity.org’a girip kayıt olabilir.
Yeni şal bağlama stili
Hatırlarsınız, bir ara bütün dünyayı etkisi altına alan bir şal/atkı/paşmina bağlama stili vardı. Malı ortadan kıvırıyor, boynunuzun etrafından doluyor, uçları aradan geçiriyordunuz. Bu bağlama şekli çoktan eskidi tabii. E şimdi nasıl bağlayacağız diyenlere cevabı Louis Vuitton veriyor. Yeni şal/atkı bağlama stilini bu yıl bu marka belirliyor. Mağazaya girip Monogram şallarından alan müşterilere bu yeni stili gösteriyorlar. Bakınız Merve Terim birçoklarından önce bu modayı benimsemiş. Nasıl yapılıyor diyenlere anlatayım... şalı önünüzde üçgen yapıyorsunuz ve kenarlarını zıt omuzlardan düşecek şekilde bağlıyorsunuz. Saba Tümer de aynı şaldan takmış fakat serbest bırakmayı tercih etmiş. Klasik taraftarları Saba’nın, trend meraklıları ise Merve Terim’in izinden gidebilir.
Tuhaf gerçekler
* Bir araştırma yapılmış, araştırmaya katılan yaklaşık 1000 kadının yüzde 92’si kendi kazandıkları parayla aldıkları ilk ayakkabıyı unutmazken, ilk öpüştükleri kişinin adını hatırlamıyormuş. Kadınların yüzde 96’sı attıkları bir ayakkabı nedeniyle pişmanlık duyarken, sadece yüzde 15’i bir erkekten ayrıldıkları için pişmanlık duyuyormuş. Söylemeye gerek var mı, kadınların ayakkabılarına dair anıları, ilişkilerine dair anılarından sayıca daha fazlaymış. Düşündüm de, ben her ikisini de hatırlıyorum. Çalışmaya başlayıp ilk maaşımı aldığımda kendime ilk bir Paciotti almıştım. Ayakkabı hâlâ dolabımda durur, ilk öpüştüğüm çocuğu ise 15 yıldır görmedim. Sanırım aradaki fark bu. Ayakkabı eskise bile kadının bağını koparıp atması kolay olmuyor. Eski ilişkiler ise bir ayakkabı kadar olamıyor. * Kadınlar ömürleri boyunca ortalama 3.5 kilogram ruj yiyormuş. Bir rujun 300 gram civarında olduğu düşünülürse 90 rujdan falan söz ediyoruz. ınanmıyorsunuz değil mi? O zaman ruju neden sürekli tazelediğiniz sorusuna cevap verin... Yiyorsunuz da ondan. * Müjdemi isterim. Avustralya’daki Queensland Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’ndeki bilim adamları bir gen bulmuş. Efendim, bu gen aynı zamanda saçın kıvırcık veya düz olmasının da sorumlusuymuş. Ve şimdi artık bebekler anne karnındayken saçlarının düz mü yoksa kıvırcık mı olduğu öğrenilebilecekmiş. Hakikaten çok lazımdı!