Paylaş
“Sahnesi iyi” dediklerinden.
Kendine baktıran, kendini izleten, dinletenlerden.
Beklenmediği dillendirenlerden.
Hayranlık duygumu ergenliğe gömmüş olsam da, Bill Gates’le öğle yemeği yemek bir bilgisayar kurdunu ne kadar heyecanlandırırsa, masada Lagerfeld’le karşılıklı oturmak da benim ruh dünyamda benzer bir dalgalanma yaratıyor. Yemek sonrası özel röportaj da bonusu.
Paris’te ferah bir dairedeyiz. Beş-altı kişi yuvarlak bir masada oturuyoruz.
Güneş gözlükleri ve deri eldivenleriyle tabağındaki kuşkonmazı lokmalara ayıran 78 yaşında ama zıpkın delikanlı formundaki Lagerfeld’i UFO görmüş gibi izliyorum.
“Bugün benim yüzümden sağlıklı besleneceksiniz, üzgünüm” diyor. 90’larda dönemin bol kesim kıyafetleri içine gizlenen Kaiser, 2000’lerin başında “daralan” modaya sığabilmek için 40 kilo verdi.
İçkisi yok, sigarası yok. Tek takıntısı diyet kola. Elinde çevirip durduğu kadehteki kolası azaldıkça, sürahiyle gezinen garson tarafından tazeleniyor.
Günde 20 kutu kola tükettiğine dair dolaşan şehir efsanesiyle ilgili olarak “Bilmiyorum, hiç saymadım” diyor.
Önümüzdeki ay İstanbul’a geleceği söylentisi asılsızmış: “Bu yıl değil ama belki seneye. Chanel istiyor.”
KENDİMİ ŞAŞIRTMAYI SEVİYORUM
30 dakikalık “Perinin Masalı” adlı yeni filminden söz ediyor. Çekim atmosferi harikaymış, bir oyuncu dışında arıza çıkaran olmamış. “Adam durmadan ‘Her sabah 08.00’de makyajdayım. Bay Lagerfeld ise sete 12.00’de geliyor. Ben niye sabahın köründe gelmek zorundayım?’ diye söyleniyordu” diyor.
Hayatı boyunca patronlarına ne hesap ne de rapor verdiğini söyleyen bu adama her gün teklif yağıyor.
“Seçerken iki kriterim var” diyor, “İlgimi çekmeli ve denemediğim bir şey olmalı”...
Yapmak isteyip de yapmadığı ne kaldı derseniz, cevabı: “Hiçbir fikrim yok. Sadece başkalarını değil, kendimi de şaşırtmayı seviyorum. Bir gün Magnum dondurması için bir oda tasarlayacağım aklıma gelmezdi mesela.”
Kız kardeşi beş kez evlendiğinden, ilk kocası dışındakilerin isimlerini bile hatırlamadığından söz ediyor.
Babası parasını saçmayı sevmese de, giyim kuşamın işin yarısı olduğunu düşündüğünden Lagerfeld’in kıyafetlerini karşılarmış. Tasarımcı 16 yaşındayken 300 tane özel dikim gömleği varmış.
Çocukluğunda düğündü, ayindi, din ve kiliseyle ilintili her şey Laferfeld’e yasakmış. “Ama dinler tarihine çok ilgim var, çok okudum” diyor.
Gerçek bir kitap kurdu. Televizyona çıkmayı sevse de, evde asla düğmesine basmadığını çünkü bu aletin insanı ele geçirdiğini söylüyor:
“Sürekli kitap okuyorum. Halbuki yapmam gereken bir sürü iş var. İşin içine suçluluk duygusu da girince, kitap okumak daha da zevkli bir hâl alıyor.”
ZATEN BİR ETİKETİM, ETİKET YARATMAMA GEREK YOK
Çalışanlarının çoğu 20-30 yıldır onunla. “Benimle çalışmak zevkli; bir de çok para veririm” diyor. Sevdiği bir çalışanı iyi bir teklif alırsa “Orada yapamazsan geri gel” dermiş. Memnun olmadığı bir çalışanının ardından ise yeni işverenine şöyle bir not yollarmış: “Fransız kanunları işten kovmayı çok zorlaştırıyor. Bu insandan kurtulmama yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Karl Lagerfeld karakterini yaratmakla meşgulken, bunca yıl modada bir Karl Lagerfeld tarzı yaratma derdine düşmemesini, Chloe, Chanel, Fendi gibi başka birilerinin adı altında tasarım yapmayı seçmesini ilginç bulduğumu söylüyorum.
“İşin kendisini seviyorum” diyor, “Benim için önemli olan bana en iyi koşulları kimin sağladığı. Sokakta karşıdan karşıya geçemeyecek kadar ünlüyüm. Zaten bir etiketim, dolayısıyla bir etiket yaratmama gerek yok”...
“Kendinizi modanın sağ kalan harikalarından biri olarak görüyor musunuz?” sorusuyla tuzağa düşmüyor, neredeyse tuvalete bile özel uçakla gitse de ondan beklenecek matrak cevabı yapıştırıyor:
“O kadar kendini beğenmiş değilim. Ben modanın işçi sınıfındanım.”
Paylaş