Paylaş
Belgrad Ormanı’nın hamisidir benim gözümde. Bu ormanı gözeten, koruyan, kollayandır.
Ağaçlar kuruyor mu, ormanın hukuki statüsü yerinde mi... Bunları sorduğum kişidir. Ormanı karış karış gezer, şehrin baskısını bilim insanı titizliğiyle ölçer.
Prof. Dr. Akkemik geçtiğimiz günlerde yılların emeği bir kitap çıkardı: ‘İstanbul’un Doğal Bitkileri’.
ÇEKÜL Yayınları’ndan çıkan kitap araştırmacılar ve doğa tutkunları için çok önemli bir kaynakça olmanın çok ötesinde, kaybetmekte olduklarımızı da gözümüze sokması açısından önemli bir kayıt.
Akkemik, 8500 yıllık tarihe sahip İstanbul’un geniş sınırları içinde 2200 bitki türü varlığı saptamış ve bunların 981’ini fotoğraflarıyla bu kitapta bir araya getirmiş.
KENT İÇİ İSTİLACI TÜRLERE KALDI
İstanbul’un ılıman havası, zengin orman varlığı, denizlerle çevrili olması ona bu kitaptaki 981 bitkiyi kazandırmış. Ama Akkemik’in arazi çalışmaları sırasında saptadığı üzere, İstanbul’un doğal bitkileri kuzeye çekilmiş ve kent içi ekosistemi istilacı türlere bırakmış. Bu yüzden ‘doğaya kaçan’ ve kendiliğinden var olmaya çalışan bitkilerin izini süren Akkemik, bu alanda bilimsel çalışmalara ihtiyaç olduğunu söylüyor. En azından bu kitap sayesinde şimdi İstanbul’da yetişen bitkileri biliyoruz.
Şimdiki beton popülasyonundan bahsetmiyorum ama kentleşme İstanbul’dan sadece götürmemiş, ona kazandırmış da. Akkemik, İstanbul’un kentleşmeyle birlikte peyzaj uygulamalarına ve ‘egzotik’ diye adlandırdığımız, Türkiye’de olmayıp başka ülkelerden getirilerek yetiştirilen çok sayıda bitkiye de ev sahipliği yapmaya başladığını anlatıyor. Ama bu kitapta bu egzotik türlere yer verilmiyor. Bunlar arasından sadece İstanbul’un doğasına kaçmaya ve oralarda kendiliğinden yetişmeye başlamış olanlara yer veriliyor. Çünkü onlar buraya sadece ‘getirilmemiş’, aynı zamanda İstanbul’un doğasının bir parçası, onlar da artık İstanbullu olmuş.
BİTKİLERİN GÖÇ YOLUYDU
İstanbul’un bitkileri sadece bulunduğu bölgeyle kısıtlı değil; yaklaşık 50 kilometrekarelik bir kuzey-güney hattında, kuzeyinde Karadeniz Bölgesi, güneyinde Ege-Akdeniz Bölgesi, orta kuşağındaki 150-300 metre yüksekliğindeki dağlık kısımlarında ise İç Anadolu’nun kuzeyine benzer bitki çeşitliliğine sahip.
Akkemik, İstanbul’daki bitki çeşitliliğini çok eskilere dayandırıyor: “Dünyanın yaşadığı buzul çağlarında İstanbul, bitkilerin soğuk zamanlarda kuzeyden güneye, ısınma dönemlerinde güneyden kuzeye doğru yaptıkları göçlerde en önemli göç yollarından birini oluşturmuştur. İstanbul’un ılıman havası ve bitki yaşamı için gerekli olan suyun yeterli olması, göç yolundaki bitkilerin burada da yaşamasına olanak sağladığından çeşitlilik oldukça yüksektir.”
İlaveten, kıyı kumulları, sulak alanları ve kayalıklar da İstanbul’un zengin bitki kaynakları.
Düşünsenize...
En basitinden 3. havalimanı inşaatı için kurutulan sulak alanlar bile artık yok.
İstanbul’un her yeri beton ve inşaat furyası bitecek gibi değil.
Bir buzul çağı daha gelse...
İstanbul eskisi gibi bitkilerin göç yolu olabilir mi sahiden?
Zor. Bu gidişle onlara göçte gereken ne toprak kalacak ne de su.
Kitabın kapak fotoğrafında Türk zambağı kullanılmış. Bu, İstanbul’un nemli ormanlarında yetişen ve yapılaşmadan en fazla etkilenen, nadir ve tehlike altındaki türlerden biri.
Paylaş