Paylaş
Yani davaların yüzde 40’ında mahkumiyet kararı çıkmamış. Niye çıkmamış peki? Mağdura şikayeti geri çektirilmiş veya bazıları erken evliliğe zorlanmış olabilir mesela.
Her halükarda, cinsel saldırıya uğrayan çocuklar dava süreçlerinde çok yıpranıyor. Defalarca Adli Tıp’a, gereksiz yere genital muayeneye veya kemik yaşı tespitine gönderilebiliyorlar.
Çocuğun saldırıya uğrayıp bunu söylediği andan itibaren korunmaya alındığı, sonrasında faile odaklanan bir sistem yok Türkiye’de. Bir de bunun üstüne, hukuk sistemi içindeki karar vericilerin erkek egemen zihniyeti, kararların pek çoğunun geleneksel bakışla çıkmasına neden oluyor.
2014’te 13 bin kişi çocuğa cinsel saldırıdan mahkum olsa da, aynı yıl çocukların cinsel dokunulmazlığına karşı suçlardan açılan dava sayısı 40 bin 266. Çocuklara cinsel saldırıda bulunanların bir kısmı da çocuk. 2014’te 6 bin çocuğa, başka bir çocuğa cinsel saldırıda bulunmaktan dava açılmış.
Öncelikle şunu söyleyelim; 18 yaşında birisi çocuk sayılmasına rağmen bu rakamlara 18 yaşındaki çocuklar dahil değil. Yani ortada net bir veri bile yok. Ama sadece 6 bin çocuk bile durumun vahametini ortaya koyuyor. Ve büyük çoğunluğunu erkek çocuklar oluşturuyor.
Uluslararası Çocuk Merkezi (ICC) temsilcisi Adem Arkadaş-Thibert bu yüksek rakamın, çocuklara cinsellik eğitimi ihtiyacını ortaya koyduğunu söylüyor:
“Adında ‘cinsellik’ geçmesi gerekmiyor ama çocukların özellikle ergenlik döneminde bedenlerini, duygularını anlayabilmeleri için onlara böyle bir eğitim verilmeli.
Özellikle erkeklere kız çocuklarının cinsel bir obje olmadığını, ikisinin de cinselliği olduğunu anlatmak zorundayız.
Çocuklara kendilerini korumayı da öğretmeliyiz. Yoksa bu rakamlar artacak.”
Bu konuda Türkiye’de çok fazla araştırma yapılmamasından da şikayet ediyor Arkadaş-Thibert:
“2013’te Türkiye’de cinsel sömürü ve istismar alanında nasıl araştırmalar var diye baktık. Kaliteli araştırmaların sayısı çok az. Geniş çaplı bir araştırma yapmak için çok fazla engel var.
Tabii ki özellikle çocuklarla ilgili yapılan araştırmalarda etik kurallara dikkat edilmeli.
Ama bir yandan da çocuğun durumunu anlayabilmemiz gerekiyor.
İstismar nerelerde, nasıl oluyor? Aralıklarla mı oluyor? Kurumlarda çok mu fazla oluyor?
Kurumlarda hiç araştırma yok.
Araştırma yapılamayınca sorunun adı konamıyor, bununla ilgili bir ilerleme kaydedilemiyor.”
Arkadaş-Thibert, yatılı okullar ve mülteci kampları da dahil olmak üzere, çocukların alternatif bakım hizmeti aldığı tüm kurumların düzenli aralıklarla STK’lar ve meslek örgütlerinden oluşan heyetlerce bağımsız izlenmesi gerektiğini özellikle vurguluyor.
Bu kurumlara girip çocuklarla görüşme yapılamayan, bir olay olduğunda sadece polisiye önlem alınan mevcut sistemle bu sorunu yok edemeyeceğimiz ortada.
Formül belli...
Kurumlarda çalışanlar düzenli eğitim almalı. Çocukların güvenliğinin sağlanıp sağlanmadığı düzenli olarak sorulmalı.
Çocuklarla özel olarak görüşülebilmeli. Çocukların şikayet edebilme mekanizmaları olmalı.
Paylaş