Paylaş
Terim’in hepimizi İngilizce’siyle nasıl yerlere yatırdığını hatırlarsınız.
“Look at to tabela.”
Burada “Scoardboard’a bakın” demek istiyordu.
Ve tahmin edersiniz ki İngilizce’de tabela diye bir sözcük yok.
“Some big okazyon.”
“Büyük bir fırsat” demek istiyordu. Ve evet, İngilizce’de okazyon diye de bir sözcük yok.
“I don’t want to see the back, I want to see the front.”
“Arkama bakmayı değil, önümü görmeyi isterim” demeye çalışıyordu. Ama Türkçe’den doğrudan ve yanlış bir çeviri yaparak.
“Everything is something happened.”
Burada ne demek istediğini ise hiçbir zaman anlayamadım. Bilen varsa söylesin.
Fatih Terim’in İngilizce’sine kolaylıkla “Türkilizce” diyebiliriz.
Bu örneği alın, Çinliler’e adapte edin. İşte size Çingilizce.
Ve Terim’in Türkilizce’si bizim nasıl yüzümüzü kızarttıysa...
Çinliler de Çingilizce’leri nedeniyle dünyaya maskara olduklarını düşünüyor ve bundan dolayı rahatsızlık duyuyorlar.
2008’deki olimpiyat hazırlıkları sırasında 18 ay boyunca dil polisleri Pekin sokaklarını arşınlamış ve şehirden kötü İngilizce’nin izlerini silmeye çalışmışlardı.
Sonuçta 400 bin tabela, 1300 restoran mönüsü değiştirilmişti. Buna Dongda Proktoloji Hastanesi (eski adı Dongda Anüs Hastanesi idi) ve Azınlıklar Parkı (eski adı Irkçı Park idi) gibi örnekleri de ekleyin.
Son iki yıl içinde de ?angay’da benzer bir çalışma yürütüldü. 600 gönüllü ile iyi İngilizce konuşanlardan oluşan komisyon, 10 binden fazla sokak tabelasını değiştirdi.
Son olarak iki gün önce Çinli otoriteler ülkenin görsel ve yazılı basınında İngilizce sözcüklerin kullanılmasını yasakladı. Bu kez “Dünyaya rezil oluyoruz” demediler de... Gerekçeleri “Çince’nin saflığı bozuluyor” oldu.
İngilizce nüfuz ettiği dilleri ister istemez kirletiyor.
Ama bu arada kendisi ne kadar saf kalabiliyor dersiniz?
İngilizce’nin hakimiyetini küreselleşmeye borçluyuz. II. Dünya Savaşı’ndaki müttefik zaferleri, ABD’nin teknoloji ve bilimdeki liderliği sayesinde İngilizce dünyaya yayıldı.
Tahminlere göre 2020’de ana dili İngilizce olanlar, dünyada bu dili konuşan veya öğrenen 2 milyar kişinin sadece yüzde 15’ini oluşturacak.
Şu durumda esas kirlenenin İngilizce olduğunu söyleyebiliriz.
Tarzanca kalıpları
Çin’deki yasağı Türkiye’ye uyarlasak, basınla kalmayıp sokaktaki adama da Türkçe’yi İngilizce sözcüklerle bezemeyi yasaklasak nasıl olur? Kimileri hiç konuşamaz hale gelir.
Çünkü bizde İngilizce bile bilmeyenlerin ezberinde İngilizce kalıplar vardır. Adam “check”in nasıl yazıldığını bilmez ama “?unu çek ediver” der. Bekar kızlar “singıl’ım” der. Sevgili edindi mi “boyfrend” aşağı, “boyfrend” yukarı...
“Bekgraund’u sağlam”, “Kopi peyst yap”, “Print al”, “Çok kuul”, “Oyuncunun taymingi çok iyi”, “Bunu yapman mast değil”, “Bu sezonun trendi bu”, “Bol atraksiyonlu bir yer”, “Proje start aldı”, “İçerisi ful”, “Dedlaynım ne?”, “Konuya fokuslan”, “Stayling çok iyi”...
Bir de sonuna “etmek” yapıştırılan fiiller var.
Ignore etmek: Görmezden gelmek / Cover etmek: Ele almak / Survive etmek: Hayatta kalmak / Push etmek: Zorlamak / Enjoy etmek: Tadını çıkarmak / By pass etmek: Birini atlamak.
?unu anlarım; bazı İngilizce sözcüklerin Türkçe’de karşılığı olmuyor. Sözcük durumu o kadar iyi ve kestirme yoldan anlatıyor ki yerine bir şey koyamıyorsunuz. “Challenge” mesela... Sorun değil, mücadele değil, yok işte karşılığı.
Ama yukarıda sıraladıklarım, dibine “etmek” yapıştırdığımız tüm İngilizce sözcüklerin karşılığı bizde mevcut.
O zaman bırakalım da ne bizim dilimiz ne de eloğlununki daha fazla kirlensin.
Paylaş