Paylaş
Son 50-60 yılda kıtlık döneminden bolluk dönemine geçiş yaptık.
Dünya Ekonomik Bunalımı’yla beraber 1930’lar ve 40’lar zor geçti. Para da, yiyecek de azdı. Savaşın ardından, 1950’lerde hayat yükselişe geçti. İnsanlık bir şeyler yapmayı, üretmeyi ve satmayı öğrendi.
Tüketici toplumlar olduk.
Doğru ev, doğru otomobil ve doğru mal önem teşkil etti.
Her şey nicelikle ilgili olmaya başladı. Ve tabii boyutla, büyüklükle...
Büyük arabalar, büyük evler, büyük egolar.
Coca Cola şişesinin boyutu bile o günlerdekinin 2,5 katı, düşünün.
Aileler küçülürken, ortalama bir evin boyutları büyüdü.
Adam başı üç kat daha fazla alanımız var. Fazladan bu kadar çok yerimiz olunca eşyalarımızı sığdırabilmemizi beklersiniz,
değil mi?
Yok. Eşyamız o kadar çok ki, ardiyeler, depolar dolup taşıyor.
Kişisel depolama 22 milyar dolarlık bir sektör haline geldi.
Para durumumuz... Finansal anlamda dünyanın yarısı krizde. Borç, kredi vs. altında eziliyor.
50 yıl öncesine kıyasla 4 kat fazla enerji tüketiyoruz. Bu nedenle karbon ayak izimiz evlere şenlik.
Yani yerimiz çok, eşyamız çok, finansal sorunlar büyük, çevre sorunları büyük.
Peki mutlu muyuz?
Tasarımcı ve çevreci Graham Hill bu konudaki istatistiği paylaşıyor:
“Son 50 yılda gelirimiz artsa da, mutluluk düzeyimiz yerlerde sürünüyor.”
Demek ki bu denklem çalışmıyor.
Borç yığını, bol miktarda karbon ayak izi ve mutsuzluk. Hill, farklı bir dünya hayal ediyor.
Bunun da yeni bir kurguyla; daha az alan ve eşyayla yapılabileceğine inanıyor:
“Bu şekilde paradan tasarruf edebiliriz, karbon ayak izimizi azaltarak çevreye daha az zarar veririz. Hepsinden önemlisi hayatımızı basitleştirerek daha az sorunla cebelleşir, daha özgür oluruz. Hatta belki zamandan bile kazanırız.”
Bunun da bonusu biraz daha fazla mutluluk olabilir. Hill özellikle “kurgu” sözcüğü üzerinde duruyor. Bunu fazlalıklardan kurtulma, derleme, azaltma anlamında kullanıyor.
4 saatlik bir film izlemeyi kim ister? İdeali 1,5 saatlik, kötü tarafları, fazlalıkları ayıklanmış olan.
Hill’in kurduğu Life Editing şirketi burada devreye giriyor.
Amaç, daha küçük ama ilgi çekici yaşam şeklinin yollarını bulmak.
Hill işe kendi evinden başlamış.
Evden ne istediğine dair epey talepkâr bir liste hazırlamış: Bir çift için yatak odası, evden çalışma imkanı, 10 kişilik bir yemek masası, misafirler için alan...
Lifeediting.com’dan mimarlara seslenmiş. Birinin önerisini seçip uygulamaya geçilmiş.
Yerden kazanmak için çok kullanımlı veya açılıp kapanan mobilyalar ve hareket eden duvarlara başvurulmuş.
Bu tasarım sayesinde küçücük bir alana talep listesindeki her şeyi sığdırmış.
Peki ya eşyalar?
16 jean atmış, kitaplarının hepsini tablete, müzik ve filmlerini dijitale transfer etmiş.
Hill, hayatı küçültmek için kilit bir noktanın da paylaşım olduğuna dikkat çekiyor.
Arabaları, bisikletleri, kıyafetleri, hatta oyuncakları paylaşmak...
Artık bunların hepsini yapmanıza imkan tanıyan platformlar var.
Çokkullanımlılık da önemli bir nokta.
Tek bir alandan iki-üç fonksiyonlu alan çıkarmak mesela...
Yemek masasını alçaltıp üzerine duvardan inen yatağı açacak bir sistem gibi... Katlanabilir, açılabilir, birbirinin içine geçen mobilyalar, eşyalar...
Hill’e sorarsanız, bu yüzyılın becerisi kurgu.
Bunu hayatınıza uyarladığınızda “Az çoktur” sözü anlam kazanabilir.
Paylaş