Paylaş
Yabancı çevrelerde Türkiye’nin adının “Otelciliğin mezarı” diye geçtiğini biliyor muydunuz? Nedeni malum.
Türkiye yıllardır turizm politikaları yatak sayısına odaklı. Halbuki önemli olan yatak kapasitesi değil, gelen turistin kalitesi, refah seviyesi, dolayısıyla harcadığı para.
Aman otellerini duyanlarınız vardır. Adrian Zecha’nın kurucu başkanı olduğu butik otel zinciri dünyaya bu konsepti ilk tanıtan marka. Bali’den Utah’a birçok yerde ücra köşelerde birbirinden ilginç otellere imza atıyor Aman’lar.
Eylülde de Bodrum’un en sakin koyunda Amanruya adlı otellerini açacaklar.
Böylelikle, üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanmış tek mimar sıfatını taşıyan Turgut Cansever’in Demir arazisinde örnek bir turizm yerleşmesine yönelik hayali, kendisinin kurucusu olduğu TUYA A.Ş. ve projeye yatırımcı ortak olarak 2010 başında dahil olan Öztürk Şerefoğlu’nun sahibi olduğu Fibula Mücevher’in işbirliği ile hayata geçirilmiş alacak.
Yıl boyu hizmet verecek tesis, 3 yıl önce vefat eden Cansever’in 1992 yılında kızları Feyza Cansever, Emine Öğün ve damadı Mehmet Öğün ile birlikte tasarlayıp Ağa Han Mimarlık Ödülü kazandığı “Demir Evleri”nin de yer aldığı arazi içinde bulunuyor.
Emine Öğün şöyle anlatıyor:
“1970’te ilk başlayan turizm yatırımlarından biri burası. Türkiye’de seviyeli turizm nasıl yapılır diye babam Turgut Cansever ve Tuğrul Akçura birlikte yola çıkıyor ve planlama, mimari yaklaşım açısından bir örnek ortaya koymayı amaçlıyorlar. Türkiye’de madem turizm başlayacak, doğru başlasın ümidiyle... Bodrum yarımadasındaki, uzun bir aradan sonra, ilk taş evler bunlar.”
Zecha 90’ların sonunda Demir Koyu’nun önünden geçerken “Burası nedir” diye soruyor. Sonra arazi sahibi TUYA A.Ş. yönetim kurulu başkanı Cansever’le iletişime geçiliyor. Aman’ların broşürleri geliyor ve görünce “Tamam, bu grupla konuşuruz” diyorlar. 1999’un nisan ayında anlaşıyorlar. Çünkü Aman’ın felsefesi Cansever’in Demir Evleri’yle örtüşüyor. Emine ve Mehmet Öğün tarafından tasarlanıp inşa edilen Amanruya’nın mimarisi Cansever’in mimari geleneğinin devamı niteliğinde.
Zecha “Bizim işimiz yaşam tarzı” diyor. İşin kültürel boyutuna önem veriyor.
Belirli standartları olan mekanlar şaşaasıyla insanı ezmiyor. Her gidilen ülkedeki yereli günlük aktüel ihtiyaçlarla yeniden değerlendiren, o günkü hizmet koşullarına adapte eden ama yerel değerleri ziyaretçinin yaşamasına imkan veren ve onların yeniden yorumlanmasına alan açan bir tavrı var.
Öğün “Zecha çılgın dünyaya bir çağrı yapıyor. Gelin sükunet içinde var oluşu, tabiatı izleyin, sizden önceki kuşağın, geleneğin ürettiklerini tekrar fark edin, yavaşlatılmış hayatı yeniden idrak edin çağrısı...” diyor.
Amanruya’da da diğer tüm Aman’lardaki gibi bir kütüphane olacak. Burası ne de olsa “zengin entelektüellerin” oteli.
Dünyada 50 bin kişiden oluşan Aman bağımlısı bir kitle var. Aman nerede yeni bir yer açsa oraya koşuyorlar.
Bu otelin Türkiye’nin turizm imajını üst seviyelere taşıyacağınızdan şüpheniz olmasın. Çünkü dünyada ancak çok özel projelerde bulunmasıyla tanınan Aman, bulunduğu ülkelerin turizmdeki çehresini olumlu yönde etkileyen bir grup olarak şöhret sahibi.
Bvlgari de gelebilir
Türkbükü’ndeki Kuum’un mimarı Gökhan Avcıoğlu şimdilerde Cennet Koyu’nda inşaya hazırlanılan bir projenin içinde. Proje için Bvlgari’nin adı geçiyor. Avcıoğlu “Türkiye’nin sahilleri çok geniş, imkanları çok fazla. Türkiye hem kendi markalarını yaratabilir hem de uluslararası markalara ev sahipliği yapabilir” diyor.
“Yatak sayısı bir yana, insanlar otellere geldiklerinde ne yapacaklar, nereyi gezecekler? Bunlar da önemli” diyor Avcıoğlu, “İstanbul’da 365 gün etkinlikler oluyor. Sempozyumu, konferansı, toplantısı, fuarı, konseri...
Otellerin müşterilerine bu konularda da kılavuzluk edebilmesi lazım.”
Aman, Bvlgari gibi markaların Türkiye’nin dışarıdaki algısını değiştireceği konusunda Avcıoğlu da hemfikir.
Paylaş