Burada hayatın devamlılığını sağlayan kriller, endüstriyel balıkçılık yüzünden azalıyor.
Balık yağı kapsülü üretiminde ve balık çiftliklerinde yem olarak kullanılan kriller hunharca avlanıyor.
Buzulların erimesiyle 1970’ten bu yana yüzde
80 azalan kril nüfusu
şimdi bir de endüstriyel balıkçılık tehdidiyle karşı karşıya.
Aslında, bütün bir ekosistem tehlikede.
Geçmişi zordu ama sonrasında da hayat kolay olmadı. 2013’te engelli kontenjanından çalıştığı hastanede başhemşire ona yapmakta zorlanacağı işler veriyor, yapamayınca hakkında rapor tutuyor, onu bezdirmeye çalışıyordu. Onu işten attırıp yerine bir yakınını işe aldırmak gibi bir gizli gündemi vardı.
Daha fenası, K.H. defalarca taşeron temizlik işçilerinin cinsel tacizine uğramıştı. Ablası, K.H.’nin vücudundaki (cinsel bölgelerinde) morlukları görünce savcılığa şikâyette bulundu. Savcılık etkili, nitelikli bir soruşturma yürütmeden, basmakalıp cümlelerle takipsizlik kararı verdi.
K.H.’nin avukatı Şahin Antakyalıoğlu’nun karara itirazı kabul edildi ve 5 kişiye yaralama ve cinsel tacizden, bir kişiye cinsel saldırıdan dava açıldı.
Bu süreçte aşırı strese giren K.H. kansere yakalandı ve öldü.
Savcılık K.H.’ye cinsel saldırı yüzünden beden ve ruh sağlığının bozulduğuna dair numune hastanesinden rapor aldırmıştı. Ama buna rağmen, mahkeme illa Adli Tıp’tan da rapor alınmasını istedi. Alınamadı çünkü K.H. ölmüştü. Mahkeme eldeki raporu dikkate almayınca, cinsel saldırıdan en az 10 yıl hapis cezası alması gereken adama 2 yıl cezayı yeterli gördü.
Cinsel taciz ve yaralamadan yargılanan diğer sanıklar ise beraat etti.
Özetle, tanıklar, deliller yok sayıldı, gelişigüzel bir yargılama yapıldı.
HÂKİM DEĞİŞTİ, MAHKEME
Bu üçünü birleştirerek harika bir iş yapıyor. Motoruna atlıyor, Anadolu’da köy okullarını gezip oralarda maddi zorluklar çekerek okumaya çalışan çocuklara yardım götürüyor.
Fotoğraf çekerek de bu yardımlar için fon yaratıyor.
Uzun yıllar otomotiv sektöründe çalıştı Kül... İşinin yanında fotoğrafçılığı hobi olarak sürdürdü.
Çalışma hayatından arta kalan zamanlarda ise çocuklar için eğitici kamplar düzenledi.
Ve sonunda hepsini bir projede birleştirdi.
Bu proje, çocukların eğitim ihtiyaçlarına cevap verme ve zorlu yaşam koşullarını biraz olsun iyileştirebilme hayalinden yola çıktı ve zaman içinde binlerce çocuğa dokunmayı başardı. Projenin adı 1000 Motorcu 1000 Çocuk.
Petekkaya’nın sözleri, tavırları Yeşilçay’ın sabrını taşırmıştı: “‘Öpüşmeye amma da meraklısın!’ laflarını yemiyorum. Kimsenin kimseye böyle şeyler söylemeye hakkı yok. Bu ne cüret!”
Sahiden, bu ne cüretti?
Röportajın ardından olaylar, tam da ataerkil düzenden bekleneceği üzere gelişti.
Dizinin yapımcısı Yeşilçay’la sözleşmelerini yenilemeyeceklerini açıkladı; sözlerini ‘gerçekdışı cümleler’ diye niteledi.
Set arkadaşı Yeşilçay’ın diziden ayrılmasının ardından “Kimse karalar bağlamadı” diyerek safını belli etti.
Petekkaya ise gazeteci Rahşan Gülşan’a açıklamasında erkek dilinin en ‘güzide’ kalıplarını kullandı.
“Benim de annem, kız kardeşim var” diye söze girdi; “Kadınlar sorunlu” diye devam etti ve “Issız adada kalsam Nurgül’e bakmam. Neyini taciz edeceğim? Beyonce mi o?” diyerek küçümseyici bir tonda sözlerini tamamladı.
Ama esas dedi ki:
Oysa “kırmızı altın” diye de anılan safran, dünyanın en değerli baharatı ve tüm dünyada çok pahalı. Bu yüzden normalde “kiloyla” sözü edilen bitkilerin aksine safrandan “gramla” bahsedilir. İşlenip baharat haline getirilen safranın gram fiyatı yaklaşık 40 TL.
Böylesine değerli bir bitkiyi yetiştirmek haliyle emek istiyor.
1 kilogram safran baharatı elde edebilmek için 150 bin adet safran çiçeğine ihtiyaç var. Dikenleri yüzünden iç köklerin toplanması ise çok kolay değil.
Ama bu emek karşılığını sadece mutfakta değil, ilaç ve boya sanayisinde de veriyor. Safran kendi ağırlığının yüzbinlerce katı ağırlıktaki suyu boyayabildiği için boya üretiminde çok kullanılır. İlaç sektöründeki yerini ise sağlığa faydalı özelliklerine borçlu.
Türkiye’de ağırlıklı olarak Safranbolu’da yetişen bitki, ABC Deterjan’ın 2017’nin mart ayında başlattığı “Yerli Yerinde” projesiyle Çukurova’nın uzantısı olan topraklarda da ekilmeye başlandı.
ÜLKE EKONOMİSİ İÇİN KATMA DEĞER SAĞLAYAN KADINLAR
Ortaokulda istismar sürdü.
A. bu kez babaannesine anlattı. Babaannesi “Kızdım ona, bir daha yapmayacak” dedi.
Okulda öğretmenlere ve müdüre anlattı. Okul müdürü A.’ya, isterse birkaç adam tutup babasını dövdürtebileceğini söyleyip ‘Ama’sını da ekledi: “Babanla aynı evde yaşamaya devam edeceksin. Senden bunun acısını çıkarır.”
Artık sülalede duymayan kalmamıştı. Babaannesi amcasına anlatmış, halası duymuş, öz teyzesi öğrenmişti.
Kimse bir şey yapmıyordu. A. babasından korkan bir çocuktu; kimse destek olmayınca polise gidemedi. Babası sokak köpeklerini tüfekle vuran, eve giren kediyi kapıya sıkıştırıp öldüren bir adamdı. Annesi aldatıldığını akrabalarına anlattı diye, 9 aylık hamile kadını darp etmişti.
Lisede istismar sürdü ve A. yine öğretmenlerine, babaannesine anlattı. Ama yine kimse kılını kıpırdatmadı. Rehber öğretmeni, “Gerçekten böyle bir şey varsa olay anında bağırmalısın. Yastığın altına bıçak koy veya yanına bir cam şişe al” dedi.
Çocukları korumakla görevli öğretmenleri görüyorsunuz!
ANNESİ: ‘GEBE Mİ KALDIN SANKİ? NE VAR BU KADAR BÜYÜTECEK?’
Yarın vizyona girecek olan, Onur Saylak’ın yönettiği, Hakan Günday’ın romanından uyarlanan filmi ‘Daha’yı izlerken fark ettim ki...
Aslında insanları kötü yapmaya dair düzenin ve diğerlerinin bir ‘gayreti’ var.
Dünya insanı kötü olmaya zorluyor, iyi olmayı epey zorlaştırıyor.
Yine de bu baskılara rağmen iyi insan olabilmek, iyi insan kalabilmek... İşte bu gerçekten gayret istiyor.
‘Daha’ insan ticareti yapan bir baba ile oğlunun hikayesini anlatıyor. Ahad ve Gaza’nın hikayesi bu.
Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan) kimlerin ne gibi gayretleri sonucu kötü oldu bilinmez ama oğlu Gaza’nın (Hayat Van Eck) masumiyetini yitirip kötüler arasına katılması, insan ticareti işini sahiplenmesi için epey bir gayret sarf ediyor.
Gaza’nın mabedi, her tarafı dökülen bir evde, uzay posterleriyle duvarlarını süslediği, rafına birkaç macera kitabı kondurduğu odası.
Türkiye’nin cinsiyet temelli ayrımcılıkla yaşam hakkı ihlalinden mahkûmiyeti uluslararası çapta yankı bulmuştu.
Aynı dönemde, şiddetle başlayıp kadın cinayetiyle sonuçlanan olayların sıklığı da, görünürlüğü de artmıştı.
Mevcut yasa ise erkek şiddeti ile mücadelede artık yetersiz kalıyordu.
AKP hükümeti eldekilerle kadın cinayetlerinin önüne geçemeyeceğini ve bu meselenin hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda başa çıkılmaz bir hal alacağını öngörmüştü.
Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, her sorumlu siyasetçi gibi, tüm paydaşları yeni sürece dahil etmek için büyük çaba gösterdi. Tüm Türkiye’deki kadın örgütlerinin bu çalışma için bir araya geldiği Şiddete Son Platformu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bu süreçte muhatabı oldu, yeni bir yasanın yazımına katılım gösterdi.
Bazen bir konu günlerce, haftalarca tartışıldı, müzakere edildi; uluslararası alanda da uygulanan ilkeler, teknikler, yöntemler konuşuldu.
6284 sayılı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa bu toplu gayretle ortaya çıktı ve 8 Mart 2012’de, Dünya Kadınlar Günü’nde Meclis’ten geçti.
Türkiye aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin