Paylaş
1985 yılının ocak ayı, Türkiye Radyo Televizyon Genel Müdürlüğü 205 sözcüğün televizyon ve radyo programlarında kullanılmasını yasaklıyor.
Gerekçe, bu sözcüklerin “Türkçe’nin yapı ve işleyişine ters düşmesi ve standart Türkçe düzeyine ulaşamaması.”
Bu sözcüklere insan bugün baktığında bir dönem yasaklandıklarına inanmakta güçlük çekiyor.
Neler mi var?
Mesela...
Anı, anımsamak, bellek, deneysel, devrim, doğa, düşlemek, kuram, olanak, öykü, özgürlük, örneğin, söyleşi, tüm, yaşam...
“Özgürlük” sözcüğünün yasaklı kelimeler arasında olması da ironik bir durum... Bir yandan da son derece doğal tabii...
Bu gibi sözcüklerin yer aldığı bu genelge bir süre yürürlükte kalıp kaldırılıyor.
Dönemin TRT Genel Müdürü Tunca Toskay, 30 Ocak 1985 tarihli Hürriyet gazetesine verdiği röportajda bu yasağı şöyle açıklıyor:
Soru: TRT yayınlarında bazı kelimelerin yayınını yasaklarken amacınız neydi?
Toskay: Amacımız dil konusunda bölünmeyi önlemekti.
Soru: Niçin kullanılan kelimelerde tercihler yaptınız?
Toskay: Dilde bir Türkçeleşme hareketi var. Bir kısım aydınlarımız halkın dili ve aydınların dili diye iki ayrı sınıf yarattılar. Bunun çaresi sadeleştirmektir. Bizim
yaptığımız anayasanın kullandığı dili ölçü almaktır. ıleri ve geri gitmeden dilin dengede kalmasını sağlıyoruz.
Neden bundan söz ettiğime gelirsek...
Aslı Çavuşoğlu adlı sanatçının Galeri Non’da 13 şubat’a kadar açık olacak sergisindeki bir çalışma dolayısıyla...
Çavuşoğlu’nun “Dünyayı Nasıl Dolaştım” adlı sergisi bir yerde bulunma, seyahat etme kavramlarını sorguluyor. Çıkış noktası biraz “gezen mi çok bilir, okuyan mı” sorusu. Son iki yılını Almanya, Arjantin ve Meksika’da geçiren sanatçı, farklı araçlar kullanarak gerçekleştirdiği işlerini sergiliyor.
Bunlardan biri olan 191/205 adlı çalışma 1985’te yasaklanan sözcüklerle ilgili. Çavuşoğlu bu çalışmada rap’çi Fuat’la işbirliği yapmış.
Fuat, 191 sözcüğü kullanarak yedi dakikalık bir rap yazmış. Toplam 205 sözcük yasaklanmış olsa da bunların 191 tanesine resmi evraklarla ulaşılabiliyor.
Çalışmanın 191/205 adını taşıması bundan.
Bu parça plağa basıldı ve belli sayıdaki plak kısa bir süre sonra satışa sunulacak. şimdiden dinlemek isteyenler ise bir zahmet www.myspace.com/191taksim205’e tıklayacak.
Merak edenler buyursunlar birkaç dize:
“...Ulusçu uygulayım kana bular ayın
Geçmişte yatar kanıt örneğin
Ussal dengeyi bulamaz yaşam
Tüm yandaşlar el sallar mezardan
Dev şehirler yapay hayatlar uzak ilişkiler Facebook’ta yollanan çiçekler kadar samimiler
Yaz geldi yazman ben goril abi azman zangoç zorunlu yontu yasal boşluk...”
‘Smyrna Sibel’den bir kafe daha
2000’lerin başında Cihangir’deki hareketlenmenin nedenlerinden biri aramızdaki adıyla “Smyrna Sibel”dir.
Sibel, erkek kardeşi, kızı, hep birlikte Smyrna’yla başlayarak birkaç yılda bölgede dört-beş mekan açıp “holdingleşmeye” doğru gittiler.
Cihangir’in sahibi Sinan Çetin ise yeme-içmeden sorumlu bakanı da Sibel’dir.
Sibel şimdi holding bünyesine yeni bir yer daha kattı: Akarsu Caddesi’nde, Porte ve Olivia’nın arasındaki yeşil panjurlu dükkan...
İki katlı mekanın üst katında yedi metrelik bir bar, alt katında ise şömineli sera var. Yani, isteyen barda havasını bulabilir, dileyen şömine önünde bezebilir.
Mekan kare şeklinde olduğu için masalar, bar, her taraf, herkes birbirini görüyor. Dolayısıyla piyasa yapmak peşinde olanları da tatmin edecek.
İçeride DJ eski yerli ve yabancı şarkılar çalacak. Ve ses çok açık olmayacak ki rahat sohbet edilebilsin.
Mönü deniz mahsulü ve meze ağırlıklı. “Biraz modern meyhane gibi” diyor Sibel. Mekanın dekorasyonu yine Smyrna, Susam tadında; mobilyaların çoğu Çukurcuma’dan toplanmış.
şimdilik adı “Yeşil Panjur” olarak düşünülen restoran bir-iki haftaya hazır olacak. Aynı semtte birbirine benzer kafeler açarak kendini baltalayıp baltalamadığını sordum Sibel’e. Mantıklı bir yanıt verdi: “Cihangir’in müşterisi mobil.”
Evet doğru, Cihangirli biraz ızmirliye benziyor. ıki-üç sokakta yaşıyor ve gün ve gece boyunca bu sokaklardaki kafeleri geziyor. Birinden kalkıp, diğerine oturuyor. Seçeneklerin çoğalması onları ancak memnun eder.
Paylaş