Yeni, yeni yepyeni!

Aaah ah. Hep durmaksızın fotoğraf çeken, onlarca albüme, binlerce fotoğrafa sahip biri olmak istedim. Japon turist gibi gezeyim, tuvalete bile makinemle gideyim, her anı kaydedeyim...

Haberin Devamı

“En sevdiğim sabunun yavaştan erimesi” başlığını vereceğim facebook albümümle hijyen dünyamı bile öyküleştireyim...

Yok, olmuyor arkadaş.

Hayatımın hiçbir dönemine ait adamakıllı portre fotoğrafım yok, olanlar da bana benzemiyor...

Yarın öbür gün kaçırsalar Allah muhafaza güncel resmimi bulamayabilir, çocukluktan kalma resmimle robot fotoğrafımı çizmek mecburiyetinde kalabilirler.

Kafa yok ki, şöyle tut kendine doğru makineyi kol boyundan, eğ kafayı, bas deklanşöre. Neyse, efendim, sonunda yeni fotoğraf çektirmeyi başardım sevgili kol boyu fotoğraf sevdalısı Habitus okuru. Çok heyecanlıyım.

Efendim, yeni fotoyu pek genç (85 doğumlu), pek yetenekli fotoğrafçı kardeşim, Dilan Bozyel çekti. Hemen havamı da atayım, kendisini Londra sergisi öncesi yakaladım.

Şimdi genelde, böyle havalı bir anda “Ayağının tozuyla fotoğrafımı çekti” filan demek isterdim ancak kendisi daha yeni gidecek. Dilan 7 ve 9 yaşlarındaki iki Diyarbakırlı kardeşi ellerinde oyuncaklarla fotoğraflamış. Tarlada, çocukların çalıştırıldığı demirciler çarşısında, oyun oynadıkları Dicle Nehri kenarında, gelinlik ve damatlıkla, ellerinde oyuncaklarla poz vermişler...

Sergi 14-17 Ekim arası the Old Truman Brewery Gallery’de, konusu çocuk yaşta evlilik ve çocukların çalıştırılması olan “Babam beni sevmiyor” isimli sergisine denk gelirseniz geziniz, takdirlerinizi esirgemeyiniz.

Haberin Devamı

Havadisler var!

Şimdi döneyim bizim meseleye. Bir kere konu köşe fotoğrafı olunca konsept-fotoğraf uyumu şart. Şimdi şuraya fön makinesini birinci kademede çalıştırıp saçları uçuşturduğun gizemli-romantik fotoğrafı koyamazsın arkadaşım. Eh, saçları uçuşturdun mu ya spiritüel-farkındalık-duyumsama-vs. ya da tasarım, moda filan yazmak lazım. Sonra uyandım meseleye, yahu Maison Française ne güne duruyor? Tasarımdı, dekorasyondu, yazıyoruz işte her ay kardeş. Madem hal böyle, vereyim ekim rüzgarlarına saçları... Bir tane öyle “uçuşmalı” fotoğraf çektik, Fenerbahçe Parkı’nın doğal fön makinesi etkisiyle pek güzel bir kare elde ettik.
Şimdi Hürriyet Kampüs yazıları da başlıyor, konuya yeni fotoğraftan girmişken yeni havadisleri toptan vermiş olayım.

15 günde bir cuma günleri üniversiteli kardeşlerimle buluşacağız. Eh, yine fotoğraf-köşe uyumu lazım... Bu “ortaçağ’daki bir ormanda lüle saçlarıyla at üstünde slow motion (ama dörtnala) giden kadın” havaları sökmez.

Dedim ki, kot üstü ceket; “çok rahat, kuul, öğrencilerle iyi anlaşan fakat bir yandan da “ben senin büyüğünüm, höööytt” mesajı veren genç akademisyenlerin favori kostümüdür. Kotun üstüne geçireyim siyah ceketi, vereyim öğrenci kardeşlerime mesajı. Bir fotoğraf sıkıntısını da böylece halletmiş olduk.

Son olarak; pek yakında yine bizim Hürriyet bünyesinde başlayacak bir mesele daha var. Gerçi, “Melike daha yazma, yayına girince yazarsın” dediler ama olsun. Benim gibi tez canlıya böyle söylenir mi. İnsanın inadına yazası geliyor. Neyse efendim, kısaca şöyle açıklayayım, aileydi, çocuktu, ev yaşamıydı, böyle huzurlu huzurlu eğleneceğimiz bir Habitus daha geliyor, üstelik haftada iki defa.

Detaylar için şimdilik diyeceğim size “az sonra...”

Yazarın Tüm Yazıları