Paylaş
Yolcuların kimi Haydarpaşa Garı’na doğru bakıyor, kimi Kadıköy’ün az sonra geride bırakacağımız kalabalığını izliyor... Kimi de uzaklara, Marmara’nın mavisine dalmış, ılık esintinin tadını çıkarıyor...
Kalkış saati geldiğinde motor sesi denizin köpüklerine karışıyor ve yavaş yavaş İstanbul’un en güzel deniz yolculuğu başlıyor. Manzaraya dalan, kitabına gömülen, kulaklığıyla müzik dinleyen... Herkeste ortak bir haletiruhiye var: Hayata kısa bir ara verdik ve bu yolculuk çok güzel...
İşte tam o anda... Tam kaslarınızı gevşetmiş, mis gibi Boğaz havasını içinize çekerken...
Tam ensenizin kökünde bir adam akordu bozuk teneke gitarı eşliğinde HIAAAAAAAAA diye bağırmaya başlıyor ve irkiliyorsunuz. Ben demiyorum ama o bu durumu “Şarkı söylemek” diye tanımlıyor olmalı.
O olmadı, bir başka adam, yine bozuk bir müzik aletini tıngırdatmak suretiyle berbat bir sesle avaz avaz “Ankara’nın taa-aşına baak” diye MARŞ söylüyor.
Hiç öyle “Bir keyfimiz vardı, içine ediyorlar” tarafından girmeyeceğim, -hoş, bir yandan da öyle- ama bu, keyiften öte, yolcunun hakkını GASP etmektir, başka bir şey değil.
Kimisi “müzik susmasın” diyor, ki onlar da haklı. Ama ben HIAAAA diye bağıran adam sussun istiyorum. Hakikaten bunu çok istiyorum.
Vapurdaki tek örnek elini kapıya sıkıştırmışçasına bağıran adam veya akordeon sesine nefret hisleri beslemeye sebep olan kadın değil elbette...
Bir vakit önce, Kenan Doğulu’nun vokalisti Duygu Soylu, vapurda müthiş bir sesle karşılaşıyor. Çocuk öyle böyle değil, müthiş bir ses. Hemen yanına gidiyor, numarasını alıyor ve o dönem yaptıkları “Ve Kazanan” yarışmasına katılmasını söylüyor. Daha sonra ben de tanıştım bu dünya tatlısı genç adamla.
Adı Evren Can Gündüz. Evren Can’ın sesi, hayatımda dinlediğim en iyi erkek seslerinden biri olabilir. Üstelik Evren Can, Asım Can Gündüz’ün oğlu imiş, bunu da “Kim bu çocuk, nereden, kimlerden?” diye soruştururken öğrendim.
Evren Can son dönemde bir albüm anlaşması imzalamış, pek yakında siz de tanışacaksınız bu müthiş genç adamla.
Evren Can sürekli vapurda müzik yapanlardan biri değil ama yolu oradan geçmiş bir müzisyen olarak “vapurda müzik”in bir müzisyenin hayatında güzel anılar yaratmasına vesile olmuşluğu da var.
“İstasyonda müzik” ile aynı değil!
Bu da başka bir hikaye... Kimse enseme doğru blokflüt üflemesin veya kulağıma İzmir Marşı bağırmasın diye kuytu bir yerlerde oturduğum bir gün, size ancak “cennetten bir ses” olarak tanımlayabileceğim bir kadın sesi duydum. Diğer insanlar da büyülenmiş gibi sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. Sağa sola bakındık, gördük ki, vapurun arka kısmında, bir kadın ve bir erkek, galiba son zamanlarda duyduğum en güzel Türkçe şarkıyı söylüyorlardı...
Herkesin yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı... O anda kimse “Yeter kardeşim, çalmayın şunu” demezdi, demedi de... Bir-iki şarkı söyleyip oradan ayrıldılar...
Şimdi bu örneklere baktığımızda, evet, vapurda müzik korkunç ve tahammül edilemez bir olay, ayrıca kanunlara aykırı, fakat öte yandan vapurda müzik müthiş bir şey.
Her neyse, iyi veya kötü, bu fark etmiyor, şu soru hâlâ ortada duruyor: Sessizlikte yolculuk yapmak isteyen yolcunun hakkı ne olacak? Kanunlar ne olacak?
Birkaç gün önce sakin sessiz kitabını okumak isteyen bir hanımefendi, gitarını kılıfından çıkarmaya hazırlanan bir müzisyene “Lütfen çalmayın, sessizlik istiyoruz. Zaten kurallara aykırı bu yaptığınız” dedi. Tansiyon yükseldi, tartışmanın sonunda müzisyen “Siz kurallara uyan bir koyun olmaya devam edin o zaman, biz olmayacağız” dedi ve tartışma büyüdü.
Kurallara aykırı olması dışında, müzik dinlemek bir tercihtir. Hiç kimse, aksi yönde tercih kullanmak isteyen insanların hakkını gasp edemez; sessiz yolculuk etmek isteyen insanı “koyun” olmakla suçlayamaz. Vapurda müzik konusu bir süre daha çözümsüz devam edecek ama müzisyenlerin yolcuların tercihlerine saygı göstermesi şart.
Paylaş