Paylaş
Evet, yanlış duymadınız, aynen bir araç yolu gibi kullandığı ama yayalar için düzenlenmiş kaldırımda, bir YAYA olan bana, “Çekil de geçeyim, acelemiz var” diyor...
Arkasından “burası kaldırım” diye bağırmam üzerinde bir etki yaratmıyor. O çoktan kaskını başına şapka gibi geçirmiş, gözden kaybolmuş bile...
* * *
Bir süre önce çok mecbur kalmadıkça aracımı trafiğe çıkarmama kararı aldım.
Zaten şimdi metro açıldı, vapur var, gideceğim yere araç içindeki halimin aksine, az sinirlenerek gitme imkanı buluyorum.
Hayatımdan çalan trafiğe ve trafikteki hallerimize artık daha fazla katlanamıyorum.
Her yere aracımla gitmekten vazgeçtim, çünkü trafikte kanunları çiğneyenlere, hakkımı yiyenlere “el kol” yapıyor, münakaşa ediyordum.
Levyeyi yiyeceğim güne az kalmışken aracımla olan ilişkime sınır koymaya karar verdim.
Araç kullanırken gördüklerim karşısında içimden yükselen feryadı ancak böyle susturabileceğimi düşündüm çünkü.
Belli ki yanılmışım.
Yaya hayatı, araçlı hayattan çok daha zor.
Vahşi ormanda yaşayan bir ceylan gibi, algıların açık olacak. Her an bir kaplan çıkıp seni kaba etinden kavrayıp parçalayabilir...
Zira karşıdan karşıya geçerken halimiz, yırtıcıların kovaladığı çaresiz hayvanlardan farklı değil. Yakalasa altına alıp parçalayacak...
Medeniyet beşiği caddelerimizde yaya geçidinden geçerken bile illa biri gelip “Yürüsenöeeö” diye çemkirebilir. Üstüme sürer ki daha hızlı yürüyeyim...
Kaldırımlarda motorlar bana selektör yapar, yol ister. Utanmasa, imkan bulsa bodrum kattaki evlerin boş koridorlarını da kullanabilir, o derece.
Bitti mi? Bitmedi.
Tersten sokaklara giren arabalar 3 santim yanıma kadar yaklaştıktan sonra korna çalıp korkutmaya, beni korkmuş kedi gibi yerden 1 metre yukarı zıplatmaya
bayılır.
Otobüsler ve minibüsler yayaların üzerine dünyayı yok etmek üzere son hızla yaklaşan göktaşı gibi gelir ve tam çarpacakken teğet geçmeye karar verirler.
Yayalar, hayatta kalmak için her geçen gün yeni teknikler öğrenmek zorunda kalır.
“Profesyonel Türk yayası” dediğin işte böyle bir şey sevgili yaralı ceylan Habitus okuru.
Beynindeki ilgili bölge o kadar gelişmiştir ki daha tehlike gelmeden pozisyonunu alır. James Bond efendi halt etmiş yanımızda, zira biz uzaktan gelen tehlikeleri
sezmek konusunda kendisinden fersah fersah ötede bulunmaktayız.
Bizi bir ormana bıraksalar sanki 40 yıllık orman sakini şempanze gibi yolumuzu bulacağımıza ve kendimizi yırtıcı hayvanlardan mükemmel bir biçimde koruyacağımıza artık bir şüphem kalmadı.
Sen çok yaşa İstanbul trafiği!
Çekici tam olarak ne yapar?
Biliyorsunuz çekici araçlar, trafiğin en yoğun günlerinde yolların kenarına park etmiş araçları havada sallandırarak yüklenip götürmeyi çok severler.
O esnada 10 dakika boyunca yolu işgal eden çekici aracın bu hareketi, yolu daha da tıkar ve bu haliyle amacına hizmet etmekten çok uzaktır.
Ne uygunsuz yere park eden adam dersini alır ne de bunu gören vatandaş.
Adam, çekici sayesinde sinirlendiğiyle, yol da kilitlendiğiyle kalır...
Bakınız muhterem İngiliz kardeşlerim buna nasıl bir çözüm bulmuşlar:
Londra’da kurallara uygun olmayan yerlere park eden araçların lastiklerine kilit vuruluyor.
Böylece aracın sürücüsü, cezasını ödemeden aracını yerinden kımıldatamıyor, öte yandan bu davranışını cezalandıran polis, şehir trafiğini kilitlemeden cezasını vermiş oluyor.
Hani batının iyi yönlerini alacaktık ya, lastik kelepçesinden başlayabiliriz bence, ne dersiniz?
Paylaş