Hanidir trafik meselesiyle ilgili kalem oynatmıyordum, hazır İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Elektronik Denetleme Sistemi’yle emniyet şeridi ihlallerinin yakından denetlendiğini söylemişken, hem kendisine hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne başta olmak üzere tüm ilçelerin belediyelerine aklımdaki bazı soruları sorayım.
Otoparkı olmayan, bitişik nizam apartmanların yoğun olduğu birçok yerde sokak kenarına araçların paralel park etmemesi için demir kazıklar çakıldı, yeni düzenlemeler yapıldı. Niçin? Yayaların rahat etmesi için. İyi de, şehrin sıkıntısı “yaya trafiği” değil ki? Bitişik nizam apartmanlarda yaşayanlar araçlarını vinç yardımıyla çatıya mı park etsin? Nedir bunun çözümü? Müsait caddeler ve sokaklar oldukları gibi bırakılamaz mıydı?
Şehrin her parka uygun noktasını İspark yapmak, değnekçileri yok etmek adına güzel bir çözüm olsa da, “park” meselesini “kesintisiz bir kazanç kapısı” olarak görmek ne kadar doğru, onu da tartışmak lazım. Bir örnek vereyim; Brüksel’de neredeyse şehrin her yerinde aracınızı sokak ve cadde kenarlarına ücretsiz olarak park edebilirsiniz. Tek önemli kural var, tüm araçların burnu gidiş yönüne bakacak. Bir ters-bir düz olmaz. İstanbul’da ise araç park etmek “işlemememiz gereken bir günah” gibi... Rahatlıkla otomobil park edilebilecek her yer ıslah ediliyor. Her yer lüzumlu-lüzumsuz demir kazıklarla, yayaların ihtiyaç duyacağından çok daha geniş kaldırımlarla dolduruldu. Kalan yerler de İspark zaten. Bu kadar çok aracın trafiğe çıkmasına izin veriliyorsa, niçin park olanakları kısıtlanıyor?
Artık trafik kameraları sayesinde, trafik nerede sıkışır, nerede açılır, hangi saatlerde neresi fenadır, herkes bilgi sahibi. Kameraları bırakın, her gün aynı güzergahta direksiyon sallayan minibüs-dolmuş-otobüs şoförlerine, taksicilere sorsak, “sizce nereleri her gün düzenli olarak sıkışıyor” desek, detaylı olarak anlatabilirler. Ne var ki, durum bu kadar ortada iken, kanserli noktalar bir türlü tedavi edilmez. Biliyoruz ki, trafik sıkışıklığının en büyük suçlularından biri dar ve işlek caddelerde park eden araçlar. Kızıltoprak örneğinden yola çıkalım mesela. Akşam saatlerinde Kadıköy’e doğru gitmeyi deneyin; çılgın bir trafiğin içine girersiniz çünkü Kızıltoprak’ta bir, hatta iki sıra park etmiş araçlar yüzünden yol tek şeride düşer. Bu sayede oluşan trafik Selamiçeşme’ye kadar uzanır. Park etmiş araçların olduğu bölgeyi aştığınız zaman görürsünüz ki aslında trafik filan yok! Biliyoruz ki şehir içinde bu ve benzeri durumlar yaşanan birçok nokta var. Taksim Sıraselviler’de taksicilerin yol ortasına park etmesine de çözüm bulunmuş değil. Hadi direksiyon başındaki vatandaşın çilesi bir yana, orası hastane bölgesi. Taksim İlkyardım ve Alman Hastanesi’ne giden ambulanslar sirenlerini öttürdükleriyle kalıyorlar, kımıldayan yok. Nedense böyle sıkıntılar bir türlü çözülmez ama tek şeridinde 4 aracın yan yana durabildiği ve trafik olması imkansız bir caddede paralel park etmiş araçlara ceza yazılır. İşte böyle durumlar söz konusu olunca, insanın aklına maalesef “Kazanç kapısı olarak görülmeyen noktalardaki trafik sorunları çözülmüyor mu?” sorusu geliyor...
Araçta prenses var!?
Trafikle ilgili mana veremediğim birtakım hadiseler de sürücülerin bizzat kendilerine ait. Mesela; “Baby on board” ya da “Bebek var” çıkartmaları var ya hani... “Trafik canavarı bana acımıyorsa bebeğe acısın” diyor, yapıştırıyoruz ama... “Princess on board” nedir yahu. “Kamyon arkası yazıları” ve “Modifiye araç arkası yazıları”ndan sonra başımıza bir de “Kız arabası yazıları” çıktı desenize. Madem “oto arkası yazıları” özel araçlarda bu kadar popüler, “Prenses var” filan diyeceğimize bu imkanı daha faydalı işler için kullansak diyorum... Mesela çıkartmaların üzerine “Takip mesafesi bırak, insanı hasta etme”, “Kadın şoför gördün diye selektör yapıp durma!”, “Arkandaki şoför seninle telepati kuramaz, döneceksen sinyal ver!”, “Yaya geçidinden geçen biri varsa frene bas, gaza değil!” filan yazsak, daha iyi olur gibi.