The Sofa Pera açılıyor

Pazartesi günü Tempo dergisinin Kayra Restoran Haftası etkinlikleri içerisinde düzenlediği yemekte The Sofa Hotels&Resorts’un kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ali Güreli’yle karşılaştım.

Biliyorsunuz Ali Güreli son olarak Bodrum Gündoğan’da “Mustafa Sandal’ın oteli” olarak bildiğimiz Mandal Otel’i devralmış, oteli yenilemiş, değiştirmiş ve “Hamak” ismiyle The Sofa Hotels&Resorts bünyesine katmıştı.

Ali Güreli bu defa rotasını Beyoğlu’na çevirmiş, Eylül ayında Meşrutiyet Caddesi’nde The Sofa Pera’yı açıyor. Meşrutiyet’in tarihi yapılarından biri olan Ada Han, restorasyonu bittikten sonra yeni hayatına bu isimle devam edecek...

Ada Han, 17. yüzyıldan itibaren ıstanbul’un modern bir şehre dönüşmesi konusunda en etkili isimlerden biri olan Abraham Kamondo’nun yaptırdığı binalardan. Bilmeyenlere küçük bir not düşeyim, Kamondo ailesi, ıspanya’da engizisyondan kaçarak önce Venedik’e, ardından da ıstanbul’a yerleşmiş Portekiz asıllı ıspanyol bir aile. ılk belediyenin kurulması gibi ıstanbul’daki şehircilik girişimlerinin birçoğunda önemli rolü var. şehirdeki önemli yapıları arasında Bankalar Caddesi’ndeki meşhur Kamondo Merdivenleri, Kasımpaşa’daki Kuzey Saha Deniz Komutanlığı, Galata Residence, Kamondo Han’ı sayabiliriz.

Lucca da Beyoğlu’na geliyor

Aslında Sofa Pera’nın hikayesi 7-8 yıl öncesine uzanıyor. Ali Güreli, The Sofa Hotel için Pera bölgesinde uygun bir bina ararken Ada Han’ın mal sahibi olan aileyle tanışıyor ve yapıyı 25 yıl kiralamak üzere konuşuyorlar.

Fakat proje bir türlü gerçekleşmiyor ve Güreli The Sofa Hotel’i Nişantaşı’nda açıyor...

Binayla ilgili bir süre herhangi bir gelişme yaşanmazken Beyoğlu’ndaki kentsel dönüşüm projeleri gündeme geliyor. Ada Han’ın mal sahibi, Beyoğlu Belediyesi’nden “binanızı elden geçirin” mektubunu aldıktan sonra harekete geçiyor ve yatırımcı olarak Yüksek Mimar Sedat Aklan’la anlaşıyor. Aklan, binayı 23 yıllığına kiralıyor, binanın restorasyonuna başlıyor, Ali Güreli ise işletmeci olarak The Sofa Pera projesini hayata geçiriyor...

Bina 6 katlı ve terasında restoran-bar olarak projelendirilen bir alan var. Teras, Topkapı Sarayı, Galata Kulesi ve Haliç’i görüyor.

Ali Güreli, terasa çok yüksek ihtimalle Lucca’nın yerleşeceğini söyledi.

Bebek Lucca’nın burada yeni bir bebeği olacak yani...

Sofa Pera’da 40 adet oda bulunuyor. Bina orijinaline sadık kalınarak yenilendiği ve duvarların yerleri değiştirilmediği için 9 tip oda ortaya çıkmış. Ali Güreli “Aslında 50-60 oda sığdırabilirdik ancak konforsuz olurdu, ayrıca bu Sofa olarak benimsediğimiz bir anlayış değil. Onun yerine hepsi gün ışığı alan, kimilerinde 2 oda ve 2 banyo olan 9 ayrı tipte 40 oda tasarlandı, Pera Palas’la birlikte bölgenin en iyi iki butik otelinden biri olacak” diyor.

Sofa Pera, aynı zamanda çağdaş Türk sanatçılarının işleriyle donatılmış bir “art hotel” özelliği de taşıyacak...

En kötü huylarımız (2)

Dün başladığım mini yazı dizime bugün de devam ediyorum efendim.

Bize özgü olduğunu düşündüğünüz ve sizi çileden çıkaran huylarımız konusunda Twitter’da da nabız yokladım (Twitter’ımı da vereyim, tam olsun, www.twitter.com/mkarakartal), en çok “bir yerde bir çukur kazıldığında gidip içine bakmak” yazan Mertmercan isimli takipçime güldüm.

Madem “merak” konusundan girdik, devam edelim...

Trafik kazası görüp “aa, ne olmuş” diye yavaşlayanlardan ötürü trafiğin kilometrelerce sıkışması, kafelerde hiç tanımadığınız insanlardan oluşan yan masanın sizin masaya kulak kesilmesi, her yerde ve her koşulda birbirimizi süzmemiz...

Bence daha saymayayım, bu 3’ü toplu yaşamı yeterince konforsuz hale getiriyor...

Trafik kazasını izleme merakının tamamen gerilim filmi izlemekle aynı psikolojiden kaynaklandığını düşünüyorum.

Kopan kol-bacak ya da kan revan içindeki insanları görmek, dağılmış arabaya bakmak ve kendine olmadığı için iyi hissetmek...

Yoksa ruh hastası mıyız, neden izleyelim, neden “kan” görmek için duralım?

Öte yandan, “çukur izleme keyfi”nin sebebini bulamıyorum. Vallahi bulamıyorum.