İster aptal kutusu deyin, ister “izlemiyorum” deyin, ister her gün saatlerinizi onun karşısında geçiriyor olun, bir tane gerçek var: televizyon, bizim aynamız.
Şöyle hızlıca bir kanal gezintisi ile kendi özelliklerimize dair her türlü ipucunu bulabilir, hatta programların niteliğine ve izlediklerimize göre “toplum analizi” bile yapabilirsiniz...
Güzel yapımların sayısı ne yazık ki parmakla gösterilecek kadar az.
Genellikle önümüze sunulanlar, cilalı görünen fakat içerik konusunda çok kafa yorulmadığı açık programlar.
Bu kadar çok kanal ve bu kadar çok program varken, rekabeti sağlayan ne yazık ki nitelik değil.
Kişilerin ekranda görünme arzusu, neyi, nasıl yaptıkları konusunda taşıdıkları endişeden çok çok önde.
Peki “bir kaçış aracı olarak televizyon”u nasıl izlemeli?
Rahatlamak, biraz vakit geçirmek, havadisleri öğrenmek için elimize kumandayı aldığımızda kafayı yemeden televizyonlara nasıl bakmalı?
Her nasıl akıl sağlığımızı koruyarak yaşamak zorsa, sabırtaşına dönmeden, saç baş yolmadan kanallarda gezmek bir hayli zor.
Buyurunuz, televizyon izlerken yol haritası niyetine rehber...
Sunuculu programlar: “Bir bandımız var şimdi” dediğinde tesbihinizi elinize alınız. Çünkü konukla ilgili kısıtlı zamanda yapılmış, aslında hiçbir şey anlatmayan, sadece vakit doldurmak ve konuğa jest yapmak için hazırlanmış bir yayın bandı izlemek üzeresiniz. Beş dakika boyunca döne döne aynı adamın aynı görüntülerini izleyecek, üzerine bol bol dış ses “bla bla”sı dinleyeceksiniz. Enerjiniz emilecek, yüreğiniz sıkışacak, beş dakika içinde “bu işkenceyi niçin kendime yapıyorum ben?!” diyecek, kumandaya davranacaksınız. O nedenle sunucudan “bir bandımız var şimdi” cümlesi duyduğunuz anda kanalı değiştiriniz. Beş dakika sonra bulunduğunuz yere tekrar dönersiniz...
Haberler: Haber bülteninin bittiği saate iyi bakınız. Haberlerin bitmesine birkaç dakika kaldığında “az sonra döneceğiz” yalanıyla reklam seyrettirme oyununa düşmeyiniz.
Şöyle ki, “reklamlardan sonra önemli bir şey var herhalde” diye ekrana çakılı kalıyorsunuz, reklam kuşağından sonra sunucudan “iyi akşamlar, görüşmek üzere”yi duyunca bünyenizde karşı konulamaz bir “televizyona meşe odunuyla girişme” arzusu oluşuyor. Bundan kaçınmak için haber kanallarından haber takip etmek, psikolojiniz açısından daha faydalı.
Haberler demişken, “Verildiği kadar” kötü haberlere de bir “pembe gözlük” ardından bakmak şart.
Zira dertlere derman bulacak şahısların, olanlara nası l da “baktığını”, nasıl da üstünü örtmekle meşgul olduğunu kendi ağızlarından dinlemek, onları görmek herkese iyi gelmiyor.
Eli kolu bağlanmış vatandaş her gün televizyonu açtığında, gördükleri karşısında delirme eşiğine varıp mecburen geri basıyor.
“Hayat devam ediyor” ya, devam ettirmek için silkinip yürümek şart.
Tabii silkinmekle gitmiyor o dertler tasalar; her gün yeni bir olay, her gün yeni bir akla ziyan beyan...
Tecavüzün sıradanlaşmasını, rezil durumların itina ile örtülmesini izlerken istersen her gün silkelen... Üstündeki küfü atamıyorsun artık.
Ha, bir de, bana sorarsanız, sabah haberleri izlemeli.
“Akşam haberleri zapı” esnasında “Omzuna düşen saçların omzuna nasıl düştüğü konusunda, okuduğu haberden daha çok endişelenen, işin tiyatrosunda, ‘bu haberler BEN okuduğum için değerli’ mesajını gözümüze sokan spiker” görmek bazen verilen haberin rahatsız ediciliğini beşe katlıyor.
Diziler, reality show’lar ve maçlar: Uyumak, gündemden sıyrılmak için birebir.
Üstelik dağılan psikolojimizi dizi veya futbol maçları varken Twitter’dan izleyebilirsiniz.
Genelde manzara şu: Ortada bir dizi, önemli bir maç yokken terör, tecavüz haberlerini kınayanlar ve bıçağın kemiğe dayandığı yönünde Tweet’ler atanları görürsünüz. Dizi, reality show ve maç günlerinde zannediyorum aynı bıçakla televizyon karşısında meyve soyuluyor.
Magazin programları: Bünyenizde yürek sıkışması kaynaklı çeşitli hastalıklar oluşmasını istemiyorsanız, magazini, gazeteden, internetten okuyunuz.
Zira toplamda 10 dakikalık gerçek haberi sakız gibi uzatıp, az sonralar, müthiş bilgilerle dolu “yayın bantları” ile süsleyip 1,5 saate yayarak yayınlamanın izleyicide yarattığı etki, “sabrın sınanması”ndan başka bir şey olmuyor.