İnsan tatile ihtiyaç duyunca ne fena oluyor değil mi?
O “artık dayanamayacağım” duygusu, iş yaparken sabit bakışlarla duvara kilitlenmeler, dalıp gitmeler... Arkadaşların tatil fotoğraflarına hasretle bakmalar, denizin yakınına gelince gözleri kapatıp derin derin nefes almalar, iyot ve yosun kokusunu derin derin solumalar... Kim bilir kaçınız izin vaktini iple çekiyorsunuz, gün sayıyorsunuz şimdi... Nefes almadan çalışmanın üzerine gündem yorgunluğu, benzersiz bir “ara vermeliyim” ihtiyacı doğuruyor. Memlekette işlerin düzgün gideceğine olan inancımızı çoktan kaybettik, ihtiyacımız olan nefesi ancak kendimize bir alan yaratabildiğimiz, hayattan kopabildiğimiz zaman alabiliyoruz. Kısa süre de olsa “sorun yokmuş gibi” davranıyoruz, güneşe, denize, maviye dalıyoruz; zira akıl sağlığımızı kaybetmemek için bunu yapmak zorundayız, mecburuz. Eğer bu belirtileri gösteriyorsan hiç durma, bir fırsat yarat, kaç derim sevgili temmuzu getirmiş ve henüz ayağına su değdirmemiş Habitus okuru. Peki senede bir, bilemedin iki defa verebildiğin bu arada, hayatın kendine zehir olmaması için ne yapman gerektiğini biliyor musun? Tek atış hakkın var, baştan sona sorun yaşamadığın ve saç-baş yolmadığın bir seyahat için ne yapmalısın? Buyurunuz, tüyolar: - Uçak biletinizi aldınız, uçuş saatinden 24 saat önce internetten check-in yaptırabileceğinizi biliyorsunuz. Peki nereye oturmanız gerektiğini biliyor musunuz? Açıyorsunuz www.seatguru.com adresini, bineceğiniz havayolu şirketini ve uçağın modelini yazıyorsunuz. Bu site size, dünya üzerinde bulunan tüm yolcu uçaklarında, hangi koltukların iyi, hangi koltukların kötü ve hangilerinin standart koşullar sunduğunu söylüyor. Hele ki uzun yol gidecekseniz, rahatınızı tesadüflere bırakmamış oluyorsunuz. - Gideceğiniz yerde geçireceğiniz vakit sınırlıyken, neler yapıp nerelerde vakit geçireceğinizi tesadüflere ya da turların inisiyatifine bırakamazsınız. Kalacağınız otelin hizmetini mutlaka araştırın. tripadvisor.com en yakın arkadaşınız olsun. Gideceğiniz şehir/tatil yöresiyle ilgili hayatınızı kolaylaştıracak bilgilere, oraya varmadan sahip olun. Tur ile tatile çıkıyorsanız, fiyat avantajı gözlerinizi kör etmesin, mutlaka TÜRSAB’a kayıtlı turları kullanın ve daha önce aynı tura çıkmış insanlarla konuşun. İnanın bana “kötü tur”dan daha fazla tat kaçıran bir tatil türü yok. - Bir şehri öğrenmenin en iyi yöntemlerinden biri gezi otobüsleri kullanmak, özellikle vaktiniz kısaysa. Gitmeden bu otobüslerin rotalarını öğrenin ve biletinizi internet üzerinden alın. Zaman kazanırsınız. Hangi şehre gideceğiniz önemli değil, ortak adres www.city-sightseeing.com. (Yeri gelmişken bir serzeniş: “İstanbul gezisi” dediğimiz, çoğu turda hâlâ tarihi yarımada ve Anadolu yakasında Üsküdar-Beylerbeyi-Çamlıca ile sınırlı. Bu otobüsler niçin Bağdat Caddesi’ne gitmiyor? Kadıköy’den geçmiyor? Hem Asya’da, hem Avrupa’da karadan Boğaz turuna imkân vermiyor, alışveriş merkezlerini göstermiyor, önemli yeni yapıları anlatmıyor, kısacası bu turlarda standart olarak İstanbul’un tarihi özellikleri yanında şehrin modern yüzü yok? Büyük merak konusu.) - Bir seyahate içinde demir taşıyormuş gibi ağır valizle gidiyor ve götürdüğünüz kıyafetlerin sadece dörtte birini giyerek geri geliyorsanız, kulübe hoş geldiniz. Bu valiz meselesi insanoğlunun çözülemeyen gizemlerinden biri olmaya devam ediyor. “Nasıl valiz hazırlayacağımı bilmiyorum” diyorsanız faydalı bir link: http://www.travellerspoint.com/packing-tips.cfm Eğer az eşya götüremeyenlerdenseniz, yapı marketlerde bulabileceğiniz vakum torbalarıyla tüm gardırobunuzu iki valize sığdırmanız mümkün. Şampuan ve kremler başta olmak üzere tüm kozmetiklerinizi parfümerilerde satılan küçük kaplara doldurun. Ağırlığınızın büyük kısmından kurtulursunuz. - Ve son olarak: Güzel bir tatilin esas anahtarı nedir biliyor musunuz? “Kıllanan adam”, “rahatsız teyze”, “sürekli cıkcıklayan amca”, “durmadan şikayet eden kadın” olmamak. Gülmek, iyi hissetmek, seyahatte yanınızda olan yakınlarınıza ve tanımadığınız insanlara, size hizmet verenlere, karşılaştığınız herkese iyi davranmak. Deneyin, göreceksiniz.