Tatil bayramı!

İstediğiniz kadar gazetelerdeki, televizyonlardaki haberlere bakıp “milli bayram” kutladığımız hissine kapılabilirsiniz.

Camlarınıza bayraklar asıp “Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan” cümlesini tekrarlayabilirsiniz.

Ama bir konuda fikrimi değiştiremezsiniz!

* * * 

Hiç öyle “nerede eski bayramlar” nostaljisi yapacak değilim.

Tatillerinize göz koymuş da değilim.

Ama milli ya da dini, hepimizin “bayram erozyonu”na uğradığımıza eminim.

Aslında buna bayram değil, “milli tarih erozyonu” da diyebiliriz.

Artık her bayram gibi 23 Nisan’ın takvimde kırmızı işaretli bir tatil gününden farkı yok, kalmadı.

Birçok kişi için tatil fırsatı sunan sıradan bir gün... O kadar!

Aynen diğer milli ve dini bayramlar gibi...

* * *

İnanmıyor musunuz bu dediğime?

Sokaktan 20 kişi çevirin, “Dün neyi kutladık?” deyin. Kem küm edenleri, yarım ağızla cevap verenleri geçin. Yanıtının içinde “Ulusal egemenlik” sözcüklerini bulunduran kardeşler olursa, “O nedir?” diye sorun.

Birçoğundan doğru yanıtı alamazsınız...

Haydi, bir deneyin... Sonra yine konuşuruz...

Bugün 23 Nisan, donu-donuveriyor insan

Bayram dündü ama yazı günüm değildi, ne yapalım, bir gün rötarlı kutluyorum dolayısıyla.

Ben 23 Nisan’a 23 Nisan demem, yağmurlu ve soğuk olmadıkça sevgili ilkokul çocuğu Habitus okuru.

Tamam, nostalji yapmayacağım demiştim ama şunu yazmazsam, sormazsam çatlarım.

Dikkat etmişsinizdir, son yıllarda 23 Nisan’da güneş pırıl pırıl parlamakta.

Senin Habitus yeni nesil ilkokul çocuklarına gıpta ile bakmakta.

Peki sorarım size, ben öğrenciyken, tiril elbiseleri giymiş, gösteri heyecanına kapılmışken neden bir kere güneş yüzü görmedim arkadaş!

Ne istiyordun benden a be 23 Nisan?

Öğrencilik yıllarım boyunca bu bayramın bir defa, -bakın BİR DEFA diyorum- sıcak geçtiğini hatırlamam. O zamanlardan kalma tek berrak anım, yazlık kıyafetlerle dişlerimin takırdaması ve ardından gelen ağır grip... ışin fenası öğretmenlerin de hiç acıması yoktu yahu... Okulun bahçesindeki ya da stadyumdaki törende, kazık gibi saatlerce beklerdik... Tam yorgunluk ve soğuktan bayılacak hale geldiğimizde bizim de içine dahil olduğumuz etkinlikler başlardı. Otur-kalk, dans et-yürü, şiir oku, şarkı söyle; alaska frigo olmuş bacaklarımız ve morarmış dudaklarımızla zor bitirirdik gösterileri.

Sorarım sana, ilkokul yıllarımda ne istedin benden 23 Nisan?

Bu sene toplanıyoruz

Geçen sene 17 Ağustos’un Habitus’unda, 99 depreminde Yalova sahiline gömülen yazlığımızı anlatmıştım.

Kısaca hatırlatayım, bizim evin bulunduğu şirin Sahil Sitesi, Engin Sitesi ile birlikte o sahil şeridinin en eski iki yapısından biriydi. 23 Nisan’ı fırsat bilerek uzun zamandır ertelediğim ziyareti gerçekleştirdim o civara.

Manzara iç acıtan cinsten tabii, binalar yok ama kaç neslin 30 yıllık anısını barındıran sahilimiz yerinde duruyor... Eskiden binanın bulunduğu koca bir arsa ve önünde eskiden güneşlendiğimiz, bisiklete bindiğimiz, her santimetresinde bir hatıramız olan sahil... Otlar bürümüş, çatlamış, harabe halde tabii...

Bir sürü fotoğraf çektim ve hatıra bombardımanından ötürü ağlamaktan şiştim tahmin edersiniz.

Engin Sitesi’nin eski sakinlerinin, depremin her yıldönümünde eski evlerini ziyarete gittiklerini biliyorum. Bu meseleyi zamanında Can Dündar yazmıştı, birçok gazetede haberlerini de okumuştum.

Diğer sitelerin sakinleri de onlar gibi her sene deprem yerinde toplanıyor mu bilmem ama biz bu defa 17 Ağustos’ta büyük bir ekip olarak o boş arsaya gidecek ve kamp kuracağız. Depremi büyük yıkımla yaşayan şehirlerdeki anma törenlerinin bir başka türlüsünü Yalova sahilinde gerçekleştireceğiz.

O sahilde birlikte büyüdüğüm arkadaşım, Milliyet’ten Pelin Çini ve ben, bu hareketin başını çekiyoruz. Depremi bile unutmayı beceren süper-unutkan toplum hafızamıza savaş açıyoruz.

Unutmayacağız, unutturmayacağız.

İlgilenenlere duyurulur!
Yazarın Tüm Yazıları