Restoran ve kafelerdeki “yemek süsleme” deliliği yepyeni bir boyut kazandı.
Zaten tatlı tabaklarının botanik bahçesi tadında yeşil yapraklarla süslenmesine hep gülerim.
Sonra, domates kabuğundan gül kondurmalar, traşlanmış salatalık kabukları...
Ne işe yararlar hiç anlamam.
Hadi onlar tamam olsun. Fakat bu süslemeci zihniyet su bardaklarından uzak dursun. Son zamanlarda kimi “in” mekanlarda bulması imkansız olan tek nesne boş bir su bardağı.
Bardaklar akvaryum gibi geliyor. ıçindeki tek eksik bir lepistes.
Oysa ki tek istediğim su içmek! Sakin bir dille bunu talep ediyorum.
Gelen su şişesinin ağzında mandalina.
Bardağın dibinde nar taneleri. Geri gönder, “temiz” bardak iste.
“Hah, nar tanesi yok” diyorsun, bu defa gizli nane yaprakçıkları görünüyor. Yine gönder.
“Bu sefer temiz” diyorsun, şimdi de kamufle zencefil kökü.
Bundan sonra nene gibi kendi bardağımı yanımda taşıyacağım.
Boş, şeffaf...
Madonna bize teğet geçecek!
Martla birlikte psikolojik olarak “bahar-yaz modu” bana biraz çabuk geldi. Bir an önce sıcak mevsim gelsin de açık hava konserlerine, festivallere gidelim istiyorum.
Evet, erkenden sabırsızlanıyorum fakat şu yaz haberini tez vermem lazım, zira biletler tükenmekte.
Madonna “Sticky&Sweet” Avrupa turnesi kapsamında Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bir stadyum konseri verecek.
Hatırlarsanız geçen yıl Kylie Minogue Sofya konserinden sonra ıstanbul’a gelmiş ve Kuruçeşme Arena’da konser vermişti.
Ancak Madonna Avrupa turnesinin sınırını Bulgaristan’da çizmiş.
Son konser 29 Ağustos’ta Sofya’daki Vasil Levski Stadyumu’nda gerçekleşecek.
Birçok Avrupa şehrindeki biletler şimdiden tükendi.
Fakat Sofya için hâlâ şansınız var.
Değerlendirin derim.
Hatta aklıma şöyle cin fikirler geliyor: 4-5 arkadaş toplansak, 2 günlük arabalı bir Bulgaristan macerası yapsak fena olmaz mı?
Çeşme’ye arabayla gidiyoruz, Sofya’ya niye gidemeyelim, değil mi yani...
Bir vize-mize derdi var, onu da hallederiz herhalde...
Bu konu üzerinde düşünmekteyim, kraliçe hazretleri bu kadar yakına gelmişken kaçırmak olmaz...
Tabii son dakika programını değiştirir, ıstanbul’a gideyim de şöyle bir Boğaz’ı inleteyim der mi, ben orasını bilmem.
“Çok farklı” bir öğrenci
Geçen hafta Ayşe Özyılmazel’in, Reha Muhtar’ın yeni programı “Reha Muhtar’la Çok Farklı”nın editörlüğünü yapacağını öğrendik.
“Hayrola, ne oluyor?” diye merak ettim, programdan önce Ayşe’yle konuştum.
“Nerden çıktı bu iş, anlat bana” dedim.
Reha Muhtar’la arkadaş-dost olduklarını biliyordum.
Muhtar, program söz konusu olduğunda aramış Ayşe’yi, “Konular, konuklarla alakalı çalışırsın, senin bağlantıların pek hoş, tanımadığın insan yok, gel çalış benimle” demiş.
Ayşe, “Haberciliğin televizyon tarafı nasıl olur, ekranın arkasında neler dönüyor, onu öğrenmeye geldim, öğrenciyim programda aslında” dedi, aynen aktarıyorum.
Para için değil, havayı koklamak, deneyim kazanmak için girişmiş bu işe. Gece yarılarında canlı yayın zor iş valla, geç saatlere kadar CNNTürk koridorlarını arşınlayacak şimdi Ayşe.
Sevgili kardeşime bol şans diler, ona Teoman’dan “Uykusuz her gece” isimli şarkıyı armağan etmeyi adeta bir borç bilirim.
Yazımın bu bölümünü “Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa” diyerek bitiririm.