Sosyal ortam yabanileri

Aristotle ne demiş, “İnsan, sosyal bir hayvandır.”

Haberin Devamı

Bunu herhalde bizim aksimiz için söylemiş olmalı. Hem bir topluluk içinde yaşamak hem de birbirinden bu kadar rahatsız olmak niyedir sevgili sosyal kelebek Habitus okuru? Üstelik bunu sokakta rastgele çarpışan, birbirlerini tanımayan insanlar için söylemiyorum. Birbirlerini iyi tanıyan, bilen, aynı sosyal ortamın insanlardan bahsediyorum.
Sokak hallerimiz zaten malumunuz. Arabadan inip birbirimizi dövecek vaziyetteyiz. Niye? “Çünkü sinyal verip önüme doğru direksiyon kırdı.”
İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden ötürü birbirimizin boğazına sarılacak durumdayız. Herhalde bizi uçağa bindirseler, paraşütü takıp ıssız bir adanın üzerindeyken popomuzdan ittirmek suretiyle uçaktan atsalar ve biz o adada tek başımıza yaşasak daha memnun oluruz.
En azından “atar” yapacak, sözle saldıracak, kabalık yapacak insan olmaz etrafımızda.
İlginç milletiz vesselam. Hem insanlar arasında olmaktan hoşlanıyor hem de o insanlar arasında yabaniler gibi davranıyoruz. Sadece sokakta birbirlerini tanımayanlarda değil, aynı mekanı, arkadaş grubunu paylaşan insanlarda da var yabaniliğin bir acayip türü.
Nasıl mı?
Mesela bir davettesiniz diyelim.

Haberin Devamı

* Davet demek “soğuk savaş” demektir esasında. Şöyle iki kadeh bir şey içelim, dostlarla sohbet edelim, güzel zaman geçirelim demez kimse, bildiğiniz soğuk savaş için gidilir.

* Birbirini iyi tanıyan insanlar bile karşılaştıklarında “Kim önce gülümseyecek?”, “Kim önce merhaba diyecek?” yarışı yapar. Kadını tanırsın mesela, göz göze gelirsiniz ancak siz ona gülümsemeden asla gülümsemez. Öyle bakar suratınıza, “E hadi, gülümse, biz de gülümseyelim, devam edelim, işimize bakalım” gözleriyle bakar. Bakar da bakar.
Gözlerini belerterek, kaçırarak, yuvarlayarak bakar. Senin orada olduğunun farkındadır ama sen ona gülümsemeden sana asla, asla gülümsemez. Onu uzaktan görmüşsündür, yanına gider konuşurum demişsindir, görmezlikten gelmemişsindir ama o bunu “Gördü de selam vermiyor” olarak algılar. Dolayısıyla, olur da sen ona uzaktan gülümsersen de sanki o anda ilk defa görmüş numarası yapar; “Ay naber yaaaa...”
(İyidir canım. İyidir güzelim. Senden naber.)
Kadının/adamın, böyle bir soğuk savaş için vakti vardır. Hayatı soğuk savaştır, insan ilişkilerinde strateji kurmaktan yorulmuyor mudur hiç, merak ettirir.
Böyleleri için birinin yanına ona merhaba demek için gitmek “güçsüzlük” sayılır. Her nasıl özür dilemek güçsüzlük sayılıyor, gülümsemek güçsüzlük sayılıyor, “Önce merhaba diyen” de hayata 1-0 yenik başlıyor... Hesapçı kardeşimiz de kendi milimetrik sosyal ilişki ayarlarında biri onun yanına gidip selam verdiğinde “Merhaba” diyen değil, DENİLEN insan olmanın haklı gururunu yaşıyor elbette.

Haberin Devamı


* “Asla önce gülümsemeyen ve merhaba demeyen” insan asla dans etmez de. Çünkü davetler kazık gibi dikilip “Kim önce selam verecek” savaşı yapmak için vardır. Dans edenleri müstehzi gözlerle süzer, eleştirir ve küçümserler. Eğlenmek için gidilen yerde eğlenmek kabahattir adeta. Poz vererek beş saat kazık gibi durmalısındır. “Eğlenmek” budur.
Zaten şurada nefes alacak yerimiz dar... Zaten hayat kısa... Zaten hayatımız önceden tahmin edilemez ve belirsizliklerle dolu daracık bir alan haline geldi... Hangi gün nasıl bir acıyla sarsılırız, bilmiyoruz...
Hâl böyleyken, kırk yılda bir, sakin bir günde, iyi vakit geçirebildiğimiz yerlerde rahatlasanız, rahatlasak diyorum...
Nasıl olur?

 

Yazarın Tüm Yazıları