Paylaş
Erken yazmışım, zira bu sene hiç bahar olmadan, bizlere o meltemli tatlı ara mevsimi yaşatmadan yaz birden geliverdi.
Zaten eğer Eda Taşpınar bir anda bronzlaşmışsa, karpuzun tadı ve rengi yerine gelmiş, erikler yumuşayıp lastikleşmeden gelebileceği maksimum lezzete ulaşmışsa yazın geldiğinden bir şüpheniz olmasın.
Biliyorsunuz, bir kadının şehirde en zor varoluş savaşı yaşadığı zamandır yaz mevsimi. Bir gram bacak, bir gram omuz çıkınca ortaya, sokakta yürümek bir işkenceye dönüşür. Tacizsiz bir gün yaşamak neredeyse imkansız bir düştür. Her sene konuşuyoruz bunu, yine konuşacağız. Hatta bence senede elli defa konuşmak lazım ki sürekli gündemde tutalım, hem yaşam tarzına müdahaleye, hem de tacize izin vermemiş olalım.
“Yaşam tarzına müdahale mi, yoksa taciz mi daha büyük sıkıntı?” diye soracak olursanız eğer, “Birbiriyle yarışıyor, çünkü doğrudan bağlantılı” derim. Özgürlüklerin kısıtlanması “bastırılmışlık” duygusu yaratıyor; yoksunluk, normalin anormalleşmesi de hastalıklı bünyelerde “taciz” olarak karşımıza çıkıyor.
Geçen sene şu “şehirde şort” meselesini konuşmuştuk hatırlarsanız.
Bir taraf “şehirde yazlıkta giyildiği gibi kısa şortla gezilmez” derken bir diğer taraf “insan istediği yerde istediğini giyer” düşüncesini savunmuştu.
Hiç şüphesiz ki isteyen istediğini giymeli, fakat bizim buralarda isteyenin istediğini giymesini engelleyen büyük kuvvet, taciz. Maalesef, can sıkıcı bir gün geçirmek istemeyen kadınlar, tek başlarına kısa şortlarını girip kendilerini sokağa atamıyorlar.
Çünkü, öyle bir durum olduğunda tüm gün, durmaksızın gözle, lafla ve elle sarkıntılık edileceğini biliyorlar. Lakin biz de diyoruz ki “Biz bu adamlar taciz ediyor diye boyun eğersek ipin ucu kaçacak, dolayısıyla kendi özgürlüklerimizden ödün vermemeliyiz.”
İşin acı tarafı biz özgürlüklerimizden ödün vermeyeceğiz diye kısa şortlarımızı giyerken bu hareketimizin “tacizci tarafında yansıması “Ohhh, karıya bak, bacaklara bak” oluyor. Hiçbir tacizci bizim kıyafetimize bakıp, “Ne hoş, medeni medeni şortunu giymiş bir kadın, gidip bir karanfil vereyim ona bari” demiyor.
Sokakta laf yemek için kadın olmanız yeterli, nasıl göründüğünüzün pek de bir önemi yok, bir de üstüne bacaktı, koldu, memeydi, bir santimetrekare görünsün, tacizi beşe, ona katlıyor.
Tacizci takımını değiştirebileceğimiz konusunda ne yazık ki umut taşımıyorum. Tekrarlı bir biçimde bastırılmış duyguların oluşturduğu sonuçları kısa vadede değiştirmenin bir yolu maalesef yok. Fakat bu adamlar bizi gözleriyle soyacak diye de sokakta yürümek için kara çarşafa girecek değiliz.
Halihazırdaki yöneticilerimizin “kısa şort giymeyi destekliyoruz” diyeceğini pek düşünmüyorum. Bu iş ancak biz kadınların ve “su testisi su yolunda kırılır” kafasında olmayan erkeklerin kafa kafaya vermesiyle gerçekleşecek, istikamet onu gösteriyor. Yani kendi başımızın çaresine bakacağız. Peki nasıl?
Şimdilik “sokakta şort giymekten vazgeçmeyin, biraz tacizcilere sabredin ve bekleyin” diyeceğim... Bakarsınız yakında benim de içinde olduğum büyük bir hareket başlar, tacizciler ne yapacağını şaşırır... Bekleyiniz efendim...
Bir de bunlar var
Biz “Şortumuzu özgürce giymek istiyoruz” diyeduralım, tacizciler ve tatlı su ahlakçıları haricinde bir grup var ki, onları da yazmadan geçemeyeceğim.
Bir partideyiz. Güzelce bir kızımız popo çizgisinde şortunu ve yüksek topuklularını giymiş. Birileriyle sohbet etmekte. Kalabalığa arkasını dönmüş lakin dakika başı kafasını çevirip “bakanım var mı” diye kontrol ediyor. O kadar istiyor ki kızımız poposuna, bacaklarına bakılsın ve takdir edilsin. Diyoruz ki aramızda, “Bari azıcık bakalım da sevinsin...”
İşte böyleleri, yani teşhirciler, kendine güven eksikliğini “erkek beğenisi” ile tamamlamaya yüzünden her kısa şort giyen “Zaten teşhirci olmasa, bacaklarına bakılmasını istemese şort giymez” muamelesi görebiliyor ya, işte bu insanı hasta ediyor!
Paylaş