Sizi bir yerlerden tanıyor gibiyim

Herkesin başına gelmiştir: Kalabalık bir ortamda eski bir dostunla, bir tanıdığınla karşılaşırsın. Sana sürpriz olmuştur, yıllardır görmediğin için sevinmişsindir...

Haberin Devamı

Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, kollarını açarak yaklaşırsın. Karşındakinin yüz ifadesinde bir değişiklik yoktur ama. Bilakis, göz bebekleri soru işaretine dönüşmüş bir şekilde bakmaktadır sana...
“Tanımadın mı?” dersin. Dersin ama bunu demene gerek olmadığını daha cümlen bitmeden anlar, seni hiç hatırlamadığını fark edersin.
Bazen de şöyle olur: Diyelim ki karşındaki bir erkek. Karşındaki adam, seni hatırlamamıştır.
Sen ona “Bakalım ne zaman merhaba diyecek” diye bakadururken adam tuhaf tuhaf hareketler yapmaya başlar. Böyle bir Burak Özçivit’imsi, efendime söyleyeyim, bir Kemal Doğulu’msu haller, bir havalar. Ya kaşlarını kaldırıp kaçamak bakışlar atarak seni süzer, ya da sırtını dönmek suretiyle iletişimi keser. “Allah Allah?” dersin, ne oluyor.
Tam “Haa, amaaan, beni hatırlamadı yahu” diyecekken aslında ne olduğunu fark edersin...
Adam, senin onu “kestiğini” sanmıştır ve bir ego patlamasına sebebiyet vermişsindir! Sana “N’aber bebek?” bakışları atmaktadır. Veya “Ah-hah, yine bir kız bana göz süzüyor” edasıyla yavaştan şımarmış, poposunu dönmüştür.
Adama da gidip diyemezsin ki, “Göz süzdüğümüz yok, sen biraz hafızasız, biraz da enayi olduğun için, ben seni kesen kadın pozisyonuna düşüyorum” diye... Seni deli filan sanabilir çünkü.
Şimdi böyle anlatıyorum ama tüm “tanımama” olaylarında karşı tarafa kızamazsın.
Adam/kadın, ne yapsın, elinde olan bir durum değil ki bu. Tanımamış işte!
Bir insana “Neden beni hatırlamıyorsun” demek, anahtarını evinde unutan insana “Niçin anahtarını evde unuttun” demek gibi. Unutmuş işte; nasıl anahtar unutmanın dalgınlık dışında yapılabilecek bir açıklaması yoksa, bunun da yok. Şimdi, işin bir tarafı böyle.
Bir de bu tanınma/tanınmama hallerinin “şöhretler” tarafındaki yansımaları var...

Haberin Devamı

Ünlülerde de durum böyle

Mesela ünlü/yarı ünlü bir dizi oyuncusuyla karşılaşırsın. Fakat onun ünlü olduğunu anlamaz, dolayısıyla “ünlü muamelesi” yapmazsın. Herkese nasıl davranıyorsan, ona da öyle davranırsın. Alllaaaaaaaah. Sen misin ona sıradan davranan? Bir anda ortam kaynar. Öyle kuvvetli bir elektrik hissedersin ki, çarpılacağını düşünürsün. Tabii hâlâ karşında duran insanın “yüce bir ünlü” olduğunu fark etmediğin için gerilen sinirlere pek bir anlam veremezsin.
İşte buna “ünlü siniri” diyoruz sevgili iyi niyetinden kaybeden Habitus okuru.
Bir insan niçin “yeterince tanınmadığı için” sinirlenir ki? Kendini daha az önemli hissettiği için mi? Tanınmamak ona silik bir tip olduğunu hissettirdiği için mi? Ünlü olmak için verdiği onca emeğin boşa gittiğini düşündüğü için mi?  Bu devirde “megastar” değilsen ya da kendini sosyal ilişkilere vermemişsen, kendi kendinin halkla ilişkilerini yapmaya adamamışsan hatırlanmamak konusuna bozulmayacaksın arkadaş. Bu, herkes için geçerli.
Günümüz insanının bir gün içinde gözünün önünden gelip geçenleri bir düşünün. İnternet, televizyon başta olmak üzere medyanın tamamı tarafından aklının nasıl bir bombardımana tutulduğunu da hesaba katın. Beynimize neyi alıp neyi almayacağımız konusunda yüzde yüz hakimiyet bizim elimizde olmadığına göre, birini hatırlamamak meselesine niye kızarız ki? Tabii bu yine de “hatırlanılmayan” tarafta bir kalp kırıklığı, bir iç burukluğu, bir “Ben onu çok iyi hatırlıyorum, o beni niçin hatırlamadı acaba?” hüznü oluşmasını engellemiyor. “Yahu” diyorsun, “Ben bu insanın aklında bir gram mı yer etmemişim...”
Neyse efendim, bunun tedavisi de basit.
Eğer yüz hafızası kuvvetli biriyseniz, her gördüğünüze “Ayy canımmmmm: ))))))” diye atlamayacaksınız.
“Merhaba” demeden önce şöyle bir bakacaksınız, bakalım sizi hatırlıyor mu. Diyelim ki hatırlamıyor, kendinizi hatırlatmak için “Şurada tanışmıştık, bunları yapmıştık, şöyle konuşmuştuk” demeyeceksiniz. Çünkü hatırlamazsa, kendinizi daha kötü hissedersiniz.
Ha, “Bunlara mı kafa yoracağım amaaaan” da diyebilirsiniz. O zaman, dünyanın en hesapçı olmayan, en içten insanı olduğunuz için sevinebilir, samimiyetinizle çevrenize neşe katmaya devam edebilirsiniz...

Yazarın Tüm Yazıları