Bu “Seks robotu icat edildi”, “Çok yakında robotlarla da halvet olabileceğiz”, “Öyle bir robot ki adeta şimal yıldızı” haberlerinin belirli bir periyodu var sanırım.
Her sene ilkbahar-sonbahar civarı kesin bir “robotla seks” haberi okuyoruz. Geçen yıldı sanırım, Robotlarla Aşk ve Seks kitabının yazarı, yapay zeka uzmanı Belçikalı bilim adamı David Levy, “Beş yıl sonra robotlarla seks yapacak, 2050’de ise evlenilecek” demişti. Kadınlar gülmüş, adamlar sevinmişti. Ondan evvel de, Alman bir bilim adamı ağızdan ve burundan nefes alan (ya nereden alacağıdı, bunlar da bir alem, tanımlamaya bak!) vücut ısısı yükselen cillop bir seks robotu icat etmişti. Japonlar silikon tenli ve gerçeğe yakın bir robot-kadın yapmak için canla başla çalışmaya devam ediyorlar. Temizlik yapan robot, bakıcı robot, geyşa robot derken hepsinin bir arada olduğu bir tane icat etmeyi becerecekler, o konuda da bir beis yok. David Levy kardeşim ise seks robotu ile ilgili söylemlerini bu yıl değiştirmiş. Evlilik konusundan çark etmiş, baktı hakikaten saçma, geçenlerde ıngiliz The Guardian gazetesine “seks robotları porno endüstrisine hizmet edecek” demiş. Bu enteresan bir hadise, pornoydu, internette cima eylemekti, tüm bunlar aldatmak mıdır diyoruz ya, ileride “Robotla aldatmak sayılır mı” noktasına geleceğimizi tahmin ediyorum. şimdiiii, Japon kardeşlerime uyarımı yapayım. Seks yapabilen ama başka meziyetleri de olan eğlencelik robotlar eğer burada satılacaksa lokal şartlara da uydurulmalı. Öncelikle “yapma, çek elini, olmaz” gibi kelimeler dağarcığına yüklenmeli. Bizim adamları “hayır” daha çok kamçılar malum. Robotumuzun biraz nazlı olması şart. Sonra, ilk gece seviştikten sonra ağlaması ikinci şartımız. Böylece erkeklerimiz hiç yabancılık çekmeyecektir. Ayrıca robot her koşulda güneş gözlüğü takabilmeli. Malum, kimi kadınlar sadece seks yaparken ve gece uyurken güneş gözlüğü takmıyor. Alışveriş merkezinde, bulutlu havada, havaalanında, her yerde, her yerde gözlük! Sonra, kadın cinsellik harici eğlence muhabbetlerinde de öyle sap gibi oturmamalı. Muhakkak ama muhakkak bir Ajda Pekkan şarkısını baştan sona ezbere bilmeli, omuzları sallayıp bir alkış-bir eller havaya, bir alkış-bir eller havaya yapabilmeli. En az bir Sezen Aksu şarkısına kafayı sağa sola oynatıp gözleri üzgünce aşağı devirerek eşlik edebilmeli. Eh, robot bu, zaten kıskançlığı, dırdırı yok. Kime baktın, ben güzel miyim, popom büyük mü, o kadın kim, beni seviyor musun gibi sorular da soracak değil... Dediğim koşulları yerine getirirse robot bizde kesin çok satar, kesin!
Haşerat istilası
Sonbaharın bu arada-derede havaları haşaratı da depresyona soktu. Hâlâ sıcak basıyor zaman zaman tabii, kapı-pencere açık oturuyoruz. Etraftaki börtü böcek de ev gibi sıcak iklimli hoş ortamlara göç etme eğiliminde. 2 saat cam açık kalsın, ev oluyor Nuh’un Haşerat Gemisi. Geçen gün kucakta bilgisayar oturuyorum, bir anda koca bir gölge belirdi salonun ortasında, korkudan ben bir kenara uçtum, bilgisayar bir kenara. Önce küçük bir baykuş girdi sandım, siper aldım ancak anlaşıldı ki sıcak mekan arayan bir kelebekmiş. Oh, evi buldum şöyle bir yere konayım da tadını çıkarayım demedi, panikledi, önce ampulun etrafında fır döndü, sonra kendini Esra Ceyhan’ın programında “Allaaaaaaah” diyerek uçan adam gibi yerden yere savurdu. Bu esnada mevsimin son kalan gıcık sivrisinekleri vücudun çıplak yerlerine pike yapmakla meşguldü, çorapla eşofman arasındaki 1 santimlik yerleri de ıskalamadı meret, sabaha kadar hart hurt kaşındırdı. Örümceklerse tarantula cinsine yaklaşmış, aşağıda bir nükleer serpinti olmasından şüpheleniyorum. Hah, daha bitmedi! Aynı gün televizyon seyrederken önümden hızla bir kertenkele geçti. Yakında evden iguana çıkarsa şaşmayacağım. Mevsim dönüşlerinde sahne hep bu. Böcek ilaçlarından nefret ediyorum ama böcekli gerilim filmi gibi de yaşayamayacağım, ne yapsam derken süper bir şey buldum. Karanfil yağı, limonotu, nane ve lavanta kokularını pek sevmiyormuş böcekler. Yani, esans yağlarına bandırdığınız pamukları evinizin muhtelif köşelerine koyuyorsunuz, nefis bir sonbahar geçiriyorsunuz, çözümümüz bu. Sonracığıma, karıncalar da fesleğene gıcık. Küçük saksılara dikeceğiniz ve evin karıncalar açısından stratejik olan bölgelerine koyacağınız fesleğenlerinizle böceksiz-karıncasız mutlu bir hayat yaşıyorsunuz...
Son Benjamin Button
Bir insan hiç mi yaşlanmaz? Bir insan çekiciliğinden hiç mi kaybetmez? Alpay’dan bahsediyorum, Alpay’dan... Yahu, küçücük kızdım Alpay vardı, neredeyse emekli olacağım, Alpay Bey hâlâ aynı, ben küçükken nasıl görünüyorsa hâlâ öyle! Nasıl iştir bu, sırrını söylesin. Kendisini en yeni Benjamin Button ilan ediyorum. Pes diyorum, tebrik ediyorum. Bundan böyle benim için Sean Connery bir Alpay iki!