Paylaş
Biliyorsunuz bu memlekette vatandaş olmak demek:
1- Bazen devlet baba tarafından ortaokul çocuğu muamelesi görmek...
2- Bazen de sırf rahatsızlık vermek için tepinen yaramaz bir çocuk olarak değerlendirilmek...
3- Bazen enseye hafif hafif vurarak uyaran, bazen de yanağı gururlu bir baba gibi okşayan, sırtına vuran biriyle vahşi doğa ortamında hayatta kalmaya çalışmak demek.
Hayatta kalmak için biraz strateji lazım tabii. “Problem çocuk” olmak istemiyorsan yol belli. Yanağının okşanması, sırtının sıvazlanması için biraz “adamına göre” oynayacaksın.
En güçlü olana “evet efendim, sepet efendim” diye yaklaşacaksın.
Biraz daha güçlü olana “Abeyy abimmm” diye muhtaç gözlerle bakacaksın.
Sonra yavaş yavaş tırmanacaksın merdivenleri. Sabır ve inatla bekleyeceksin sıranı.
Artık kendini sağlam hissettiğin bir yere geldiğinde vaktidir: Cukkanı belli edecek, nüfuzunu gösterecek, “biri” olduğunun altını çizeceksin.
Adamına göre oynayacak, böylece daha da ilerleyeceğinin sinyallerini vereceksin.
Ve... Nihayet bir zamanlar “abimmm abim” diye hitap ettiklerinin pozisyonuna erişeceksin.
Sana yapılanları birrrr bir başkalarına yapmaya başlayacaksın. Vakit intikam vaktidir!
Öncelikle vasıfsız, öyle pek de bir özelliği olmadığını, işine yaramayacağını düşündüğün vatandaşa “Sen gel”, “Sen git”, “Sen bugün git, yarın gel” diye emirler yağdıracaksın.
“Oğlum” diye hitap edecek, yeri geldiğinde KENDİ vatandaşına “şerefsiz” gibi kelimeler kullanabilecek, sosyal davranış ve protokol kurallarını hiçe sayacaksın.
Eğer etrafında sana diş gösterebilecek “zararlı”lar görüyorsan, onlara da şöyle bir tokadı çakacaksın.
Artık mail mi atarsın, makamına mı çağırırsın, yoksa telefon mu açarsın ben bilmem. Tehdit bile edebilirsin, kimse bir şey demez. Ancak sosyal medyada seni linç ederler, o kadar.
Sen yine kendi ortamlarında “Sayın falan bey”, “Çok saygıdeğer filan hanım”, “Değerli çalışma arkadaşım” olmayı sürdürebilirsin.
İstifa mı? Ne istifasıymış! Yok ya! Sen o merdivenleri gerisingeriye inmek için çıkmadın, değil mi? Esasında tanımı halka hizmet olan bir makamı kendine uşak etmişsin, niye istifa edecekmişsin?
Niye vazgeçecekmişsin o ayrıcalıktan, o güçten, o ezme hakkı ve keyfinden?
Değil mi canım? Bizdeki de soru.
İçbükey zemin tasarımı
Evvelki gün yağan bir avuç yağmurdan sonra Taksim Meydanı’nın küçük bir baraj gölüne dönünce, insan hakikaten hayret ediyor muhterem Ortadoğu sevdalısı Habitus okuru.
Bizim memlekette yolları yaparken çöl ikliminde yaşadığımız mı varsayılıyor dersiniz?
Hani neredeyse hiç yağmur yağmayan, filmlerde insanların o dev kumulların arasında kalıp SUUUU diye bağırdığı, uçsuz bucaksız kurak bir kara parçası mı burası?
Değil. Peki bir yağmurda o yolların hali nedir?
Bir diğer konu: İki kamyon geçince çöken, en gelişmiş süspansiyonlu araçta bile sizi Red Kit’teki atlı posta aracında gidiyor gibi sarsılmanıza sebep olan uyduruk yolları kim yapıyor?
Adeta kurak bir iklim için tasarlanmış beton ovaları (Anadolu Adalet Sarayı, Taksim Meydanı) ve yağmurun rahatça akıp gitmesine olanak tanımayan eğimsiz yollar neden bu kadar seviliyor? (Taksim Meydanı’ndaki o baraj gölü neydi kuzum?)
Acaba yolların çökmemesi için gereken katmanlar “bize bir şey olmaz” kültürüne mi kurban gidiyor?
Burada da mı çakallık dostum?
Paylaş