Paylaş
Türkiye’de ilk mobbing eğitim merkezinin kurucusu Çağlar Çabuk, mobbing’i önlemek için işyerlerinde etik kurul oluşturulması, başvuru ve destek birimlerinin hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyor.
Ne güzel. Keşke gelişmelerden güç alan her mobbing mağduru, harekete geçmek için gerekli gücü kendinde bulsa.
Lakin bulmaz, bulamaz. Çünkü mobbing mağduriyeti konusunda adım atmak her babayiğidin harcı değil.
Söyler misiniz kim beş kuruş maaşıyla hayatını sürdürmeye çalışırken hayatını zindan eden bir patronla dalaşmayı göze alır?
Ödenmesi gereken faturaları, bakılması gereken çocukları, devam etmesi gereken bir hayatı varken kim “mobbing” gibi ispatlaması zor bir meselenin peşinden gidip işini kaybetme riskini sırtlar?
Mobbing konusunda “harekete geçmeliyiz” demeden önce harekete geçecek çalışanları koruyan bir ortam oluşturulmalı, gerisi nispeten kolay.
Bugün binlerce kişi gördüğü haksız muameleden dolayı boğazına sarılmak istediği adamlara “Ehhm, tabii efendim, haklısınız” deyip eve geldiğinde yastığı, kanepeyi, kimileri de karısını, çocuğunu tekmeliyor.
Sonra yatıyor, becerebilirse uyuyor, ertesi gün yine uyanıp “Evet efendim” demek için enerji bulmaya çalışıyor.
Bulanlar da bulamayanlar da sürünerek ofise gidiyor.
Bulamayanların, her geçen gün gözaltlarında koyu torbalar oluşuyor, omuzları çöküyor, bünyesi zayıflıyor...
Sinirini bir başka yerden çıkaramayanlar ise kendinden çıkarıyor. Kimilerinin ciddi beslenme bozuklukları ortaya çıkıyor, kendini deliler gibi yemeye, yememeye (anoreksiya), ya da yiyip-kusmaya (bulimia) vuruyor. Kimileri sekse, kimileri alışverişe, kimileri alkole... Sonuç: Hem kendiyle, hem çevresiyle doğru dürüst ilişki kurma becerisi kalmamış binlerce insan...
Eh, herkes doğuştan savaşçı değil. Koşullar böyleyken pek az kişi hayatına her şey normalmiş gibi devam edebiliyor.
Artık herkes mobbing’le savaşması gerektiğini biliyor ama bunu nasıl yapacağı koca bir soru işareti.
Savaşırken o hayat nasıl devam edecek? Malum, herkesin babası/kocası/ailesi varlıklı değil, çalışmama lüksü yok.
Kendine ve ailesine/çevresine bakmak zorunda olan ve omuzlarında her gün ağırlaşan mobbing baskısını taşıyanlar ne yapacak? Bu meseleyi gündeme taşıyacaksa işini güvenceye alacak bir durum sağlanacak mı?
Devlet, mobbing konusunun peşine düştüyse, önce bu soruları cevaplamalı.
Süs hayvanı?!
PETA’nın “Satın alma, evlat edin” meselesi gündemde ve her geçen gün daha çok kişiye ulaşmakta iken geçen hafta gözüme takılan bir meseleden bahsederek bu kampanyayı desteklemek isterim.
Bakırköy’de yanan ve içinde bulunan hayvanların telef olduğu pet shop’u biliyorsunuz.
Peki gazetelerde, olay yerinde çekilen fotoğraflardaki bir ayrıntı gözünüze çarptı mı?
Çarpmadıysa, çarptırayım: Bu pet shop’un kapısının yanında, büyük puntolarla yazılmış şu kelimeler vardı: “Her türlü süs hayvanı...”
SÜS HAYVANI sattığını sanan bir şahsın pet shop’uydu yani bu.
Vazo gibi, elde örme masa örtüsü gibi, şık bir avize gibi, pahalı bir halı gibi, duvarı süsleyecek resim gibi bir “ev süsü” yani...
Eğer evinize bir hayvan sokma niyetindeyseniz, ya sokağa ya da barınaklara bakın. Pet shop’lara değil.
Ha, tabii hayvanın neye benzediği önemliyse, asil görünümlü köpek, pofuduk kedi, özel tasarım leopar desenli kedi filan peşindeyseniz, sizi nasıl ikna ederim bilmem.
Yine de dinleyin beni, pet shop’a vereceğiniz bin liraları, sokakta ya da barınaktaki bir hayvanın aşısı, temizliği, maması, aksesuvarlarına harcayın.
Hem harcadığınız para “süs hayvanı” sisteminin çarkına girmez, hem de en büyük utançlarımızdan biri olan “sonu meçhul sokak hayvanları” dünyasından bir dört ayaklıyı kurtarmış olursunuz.
Düzeltme: Cumartesi günkü yazımda Fenerbahçe Ülker-Cholet basketbol maçı tarihini 22 Aralık olarak yazmıştım, lakin maç 23’ünde. Düzeltirim.
Paylaş