Meclisten sokağa

Bülent Arınç, periyodik olarak ortaya döktüğü ataerkil zihin yapısını önceki gün, sözlerine karşı çıkan Nursel Aydoğan’a “Bir kadın olarak sus” diyerek yeniden gündeme oturttu.

Haberin Devamı

Hani bazen “bir kadın olarak” taksiye binersiniz, taksici canınızı tehlikeye atar, uyardığınızda sizi azarlar, bazen azarlamak yetmez ve sizi taksiden atar ve bunu yanınızda bir erkek varken yapamaz ya... Böyleleri bir kez daha güç aldı Bülent Arınç’tan. “Bir kadın olarak” Türkiye’de başınıza bir iş gelmeden yaşamak zor, devletin yapısına bile sirayet etmiş bu kafa yapısı başka erkeklere örnek olmayı sürdürürken daha da zorlaşıyor.
Olan, konuşulan sadece mecliste kalmıyor. “Bir kadın olarak sus” ve benzeri söylemler, kadını eşya gibi gören, ikinci sınıf algılayan kitle için şiddeti haklı çıkarıyor, adeta bir onay mekanizması ödevi görüyor.
“Devlet adamı bile böyle konuşuyorsa demek ben doğru yapıyorum” diyor karısını çok konuştuğu için döven adam.
Yanında erkek olmayan her kadını taciz edebilen adam, taciz etme cesaretini kadının susacağını/susturulacağı düşüncesinden alıyor. Taksici adam, kadın nasılsa susacağı için serseri gibi araç kullanıyor. Kadın susmadığında ise, hakkı ya, taksisinden atıyor.
Ülkenin dertlerini çözmek için kurulmuş, vatandaşı temsil etmek için, yine vatandaşlar tarafından seçilen milletvekillerin bulunduğu mecliste olanlar, doğrudan sokağa sirayet ediyor.
“Vekillerin ağzından çıkanları kulağı duymalı” diyeceğim ancak bir adam kadını erkekten farklı ve aşağıda görüyorsa, sadece anne olduğu zaman, iş gücüne dahil olmadığında, evinde oturup çocuk baktığında ahlaklı ve değerli bulabiliyorsa, bu diline de yansıyor.
Kadın meselesi bir yanda dursun. Nefret, sadece kadınlara yönelik değil. Bugüne kadar avaz avaz bağıran siyasetçiler, “biz-onlar” ayrımı yapanlar, meydanlara çıkıp sırf işine öyle geldiği için “Sizin gibi olmayan, sizin inandığınıza inanmayan, sizin gibi görünmeyen yanlış yoldadır, dolayısıyla her türlü kötülük revadır” mesajını verenler yüzünden bugün insanlar birbirinden bildiğiniz tiksiniyor.
Meydanlarda, yalan propaganda makinesi gazetelerde, televizyonlarda söylenenlere inananlar, kendi gibi olmayana karşı boğazına dek nefretle doldu. Olan biteni, çıkar için insan ölümlerini bile önemsemeyenleri, koca toplumu birbirine düşürerek güç koruyanların gerçek “sevdasını” görebilen kesim ise, çıkar uğruna insanların neler yapabileceğini, nasıl da sınırlarının olmadığını gördü, onlar da nefret doldu.
Kısacası, herkes bir biçimde nefret doldu.
Kişisel çıkarlar masanın üzerinde olduğu sürece böyle gidecek bu. Kadını ikinci sınıf gören anlayış meclisten parmağını sallamaya devam ettiği sürece böyle gidecek.
Biz ise ne konuşacağımızı şaşırır haldeyiz. “Sus” diyeni mi konuşalım, terör olaylarını araştırmaya ihtiyaç duymayan meclisi mi konuşalım...
Çalışacağı TEK gün koltuğunda uyuyan vekili mi konuşalım....
Sonra “uyudun” diye tepki gösterenlerden af dileyeceğine pişkin pişkin cevap vermesini...
Bünyesinde pişmanlık, mahcubiyet, utanç hisleri barındırmayan; bunları “güçsüzlük” olarak kodlamış bir anlayışın mecliste vücut bulmuş halini mi konuşalım...
Uykucu vekil “Hata yapsan da özür dileme, hatta karşındakinin tepesine bin”cilere pek güzel ilham vermiştir.
Trafikte kanunları ihlal edip, sonra bir de size küfür eden adamlar var ya... Uykucu vekilin pişkince üste çıkmasına bakarak “Demek ben de hatalı olmama rağmen küfür ederek doğrusunu yapıyormuşum” demişlerdir.

Haberin Devamı

Üç öneri / bana az müsaade

Haberin Devamı

Pazartesiden itibaren bir hafta izin kullanacağım. Becerebilirsem, kafa dinlerken bitireceğim 3 kitap olacak.
Bunlardan ilki, gazeteci ve televizyoncu Sevim Gözay’ın “Sinemaskop Randevular”ı. Uzun zamandır mybilet.com e-dergiye, kendi alanında başarılı isimlerle sinema konuştuğu röportajlar yapıyor Gözay. İşte bu röportajları bir kitapta topladı. Sadece sinema değil, hayatın her yerine dokunan tatlı bir sohbetin görünmeyen üçüncü misafiri olmak gibi kitabını okumak. Keyif alacağınıza eminim.
İkincisi Arzum Uzun’un son kitabı “99 Yazı”. Yaşı 30-35 civarında olan bizim nesil maziye tatlı bir dönüş yapacak bu kitapla. İlk iki kitabının kahramanı Bilun Yılmaz, bu defa geçmişe, ilk gençlik yıllarına dönüyor. 99 Yazı, hiçbir şeyin bugüne benzemediği, aklımızın bir karış havada olduğu zamanlarda çekilmiş eski fotoğraflara bakmak gibi. Pek çok anıyı tetikliyor, varlığını bile unuttuğunuz hisleri geri getiriyor. Üçüncüsü ise Oben Budak’ın “Büyük”ü. Falan Filan ile başlayan, Hayvan ile devam eden serinin üçüncüsü. Budak, “Artık kadınların tek rakibi kadınlar değil” diyor.
Melike de “Bir hafta sonra görüşmek üzere, hoşçakalın” diyor ve bu yazıyı burada noktalıyor.

Yazarın Tüm Yazıları