Paylaş
Botoksla ve çeşitli dolgu maddeleriyle yüzlerini şişiren ve bunun güzel olduğunu düşünen balmumu kadınların yeni muhabbet konusu: Kolajenli yemekler… Bu yemeklerle beslenince cildin genç kalacağına dair inanç, taa Japonya’dan buralara kadar gelmiş bulunuyor, hayırlı olsun. Olsun da, bu hiçbir bilimsel gerçekliği olmayan hatayı düzeltmek lazım.
Yok öyle bir şey efendim. Boşu boşuna kolajenli yemek peşinde koşmayınız.
Önce kolajenin vücut için ne mühim bir protein olduğunu açıklayayım.
Efendim, kolajen, vücudun bağ dokusunun en önemli elemanı.
Protein tanelerinden oluşmuş esnek bir lif. Ağırlığınızın yüzde 25 ile 35’ini bu lif oluşturuyor. Yokluğunda cilt çöküyor, esnekliğini kaybediyor, cilt yaşlanması hızlanıyor. İlerleyen yaşla birlikte vücutta azalıyor, o nedenle 60 yaşında bir 20’lik gibi görünmüyorsunuz. (Ajda Pekkan hariç)
Japonya’da birkaç yıldır kolajenli yiyecek ve içecek çılgınlığı yaşanıyor. Kolajenli su bile var! Japon kadınlar bu besinlerden tüketerek genç kalacaklarına, kaybedilen kolajeni bu şekilde tamamlayabileceklerine inanıyorlar.
İşte yanlış da orada başlıyor. Her nasıl yediğiniz karnıyarık, sindirim sisteminizin muamelesinden geçerek vücudunuzdaki varlığını karnıyarık olarak devam ettirmiyor, yapıtaşlarına ayrılıyorsa, kolajen için de aynı durum geçerli. Yani kolajen yemenin başka herhangi bir proteini yemekten farkı yok, neticede hepsi yapıtaşı olan aminoasitlere parçalanıyor.
Acıbadem Hastanesi’ni arayarak “Lütfen bana şu olayın saçmalığını anlatacak bir dermatologla görüştürür müsünüz, kadınlar çıldırdı” dedim, Dr. Emel Erkek’le konuştum. Kendisi diyor ki, kolajen yemenin ve bu proteini içeren krem sürmenin bir faydası yoktur. Bir kere, kolajen molekülleri iridir, derinizin altına geçemez. Yediğiniz kolajeni de sindirirsiniz, derinizin elastikiyetine bir faydası dokunmaz. Ancak dolgu maddesi olarak enjekte edildiğinde sonuç alınır”
Yaşla birlikte vücuttaki oranı azaldığı için ciltte sarkma ve kırışma oluyor. Bunu geciktirmek için et, süt, balık, yumurta, baklagil, kuruyemiş, yeşil çay, vitaminler
ve mineraller şart imiş. Dut, ahududu, çilek, yabanmersini gibi kırmızı meyvelerle beslenmek lazım imiş. Sarımsağın onarıcı etkisi varmış, bakınız bu önemli.
Sevgili cemiyet kadınları, çok rica ediyorum “Japonya yolları taşlı, geliyor mimiksiz suratlı” şarkısıyla yollara düşmeyiniz. Gerdirmeye, şişirmeye devam ama biraz dikkat. Suratınıza bakamıyorum. Ayarlı botoks kullanımı konusunda Cemil İpekçi’yi kendinize örnek alınız. Kendisi yıllardır botoks yaptırıyor ama anlayana aşk olsun. Ayarını çok iyi biliyor. Yaşlılık çizgilerini tamamen silmeden, mimikleri yok etmeden, belli belirsiz botoks desteğiyle birkaç yıl geriye gitmeyi başarabiliyor. Sizi alkışlıyorum Cemil İpekçi.
Bu sergi benim gibileri delirtir!
Salı günü Barbie dedim ya, kafamdan kaynar sular döküldü.
Hanidir “Melike bir şey unutuyorsun” hissi taşıyordum bünyede. Bir kelimeyle hafızam yerine geldi…
Tabii ya! Ben Forum İstanbul Alışveriş Merkezi’ndeki Barbie sergisine gidecektim!
Aklım başıma geldi ama sergi de bitiyor hani, ayın 24’üne kadar kesin gidin görün derim. Forum İstanbul Bayrampaşa IKEA’nın hemen yanında.
Bilmiyorum siz de benim gibi küçükken oynadığı oyuncakları saklayanlardan mısınız? Öyleyseniz, o zaman ruh halimi gayet iyi anlarsınız…
Evimde, koca bir dolapta özenle sakladığım, küçük bir kız çocuğunu delirtecek kadar fazla Barbie ve aksesuarı var. Tabii hepsi 80’lerden kalma. Bir türlü vermeye kıyamadım, iyi ki de vermemişim. Neden mi?
Çünkü ilk alındığı gibi düzgün ve kutusuyla saklanmış bazı Barbie’ler, artık en az özel üretim olanlar kadar değerliler. Mesela sergide de göreceğiniz 83 model Loving You ya da 84 model Peaches’n Cream gibi Barbie’ler henüz “collector’s item” mertebesine ulaşmasa da meraklıları tarafından açık artırma sitelerinde yüzlerce dolar değer buluyor.
Ha, ben hiçbirini satmam, o ayrı!
Sergi çıkışında kendime iki tane Barbie aldım, bendeki hastalığı siz düşünün artık!
Bu arada, meraklıları için güzel bir öneri: www.barbiecollector.com
Paylaş