Sevgili kadınlar. Biliyorum dikkat çekmek, sokakta dönüp bakılan kişi olmak, “özel” hissetmek şu hayatta önemsediğiniz meselelerin başını çekiyor.
Lakin bazen ipin ucu kaçıyor. Şöyle ki, “Edgy”liği abartmak: “Edgy kız nasıl olur Melike’ciğim?” dediğinizi duyar gibiyim. Canlı örnekleri için bir hafta sonu Cihangir sokaklarına çıkmanızı salık veririm. Çiçekli gömlek üstüne kaz ayağı desenli kazak, çizgili çorap üstüne puantiyeli etek kombini gördün mü orada duracaksın. Normalde yan yana getirmeyeceğin ve çok çirkin duracak iki (üç, dört) alakasız deseni üstünde toplamış, ancak bulunduğu semt itibariyle bunu “yüksek moda” anlayışına bağlayan, “uyumsuzluğun uyumu” konusunda diplomasını almış, gururla yürüyen bir kız görürsen selamlarımı söyle. Çünkü bir “hem trendy, hem edgy kız” ile karşılaşmış bulunmaktasın. İlla desen değil, renge de abanabilirsin. Misal, yeşil pantolon, mor kaban, içine mavi oduncu gömleği, onun içine pırtık tişört, tırnaklara da turuncu ojeyi sür, Rayban Wayfarer’ı da tak. Olmadı vintage zımbırtılar satan bir dükkandan 80’ler hisli herhangi bir gözlük. Evet, artık sen de bir “edgy kız”sın... Artık gönül rahatlığıyla Cihangir esnafıyla selamlaşabilir, “Deliliğe Övgü”yü okuyabilir, tasarım-moda ya da sanat işlerine girebilir, sokaklarda özgürce dolaşabilirsin. Esnaf sana “Merhaba edgy kız, bütün hafta nerelerdeydin, özledik seni” derse şaşma. Unutma, artık en az eski Cihangirli teyzeler kadar seviliyorsun bu ortamda. ¡¡¡ Kozmetiği abartmak: Yanına yaklaşmanız gerekmiyor, uzaktan baktığınız zaman bile “durmadan kremlenen kadın”ları şak diye tanırsınız. Yüzleri günde üç öğün peeling’den, silinip temizlenmekten ve kremlenmekten ışıl ışıl parlar. Kreminin kokusunu Facebook’taki fotoğraflarından bile alırsınız. Onlar ki geceleri tastamam 45 dakikalarını makyajını çıkarmak, kremlere bulanmak için harcar. Onlar ki varını yoğunu kozmetiğe harcar. Fondötensiz sokağa adım atmaz. Farını, rimelini, rujunu sürmeden güne başlamaz. Valla ben erkek olsam, “cilt bakımı ve makyaj obsesifleri”nden uzak dururdum. Neden mi? Birincisi, muhtemelen makyajsız pek bir şeye benzemiyordur, ikincisi, insanı rahatlıkla iflas ettirir. Mesela şimdi adını vermeyeyim ama bir markanın 758 liraya kremi satılıyor. 758 liraya krem mi olur kardeş? Kim alıyor bu kremi? Yahu kadınlar çıldırdınız mı? Kozmetiğe o kadar para harcanır mı? Hadi 20 tamam 50 tamam, zengin kocası olup da çer çöpe para harcarken canı acımayana 150-200 de tamam ama 758 nedir yahu? Valla ben o parayı versem yemin ediyorum o kremi sürmem, yerim.
Bilim dünyasını çaresiz bırakanlar
Nefes almadan konuşmak: Güzel bir pazar sabahı kahvaltıdayız. Kahvaltıda ne yapılır? Sakin oturulur, gazete mazete okunur. Fakat ne mümkün? Yan masamızda oturan iki kadından biri nefes almadan bağıra bağıra konuşuyor. O kadar olsa iyi, durmaksızın telefonu çalıyor, karşısındakini bırakıyor, 20’şer dakika da telefonun ucundakilerle bağırarak konuşuyor. Derdi de şu: Kadınımız, bir arkadaşıyla buluşacak, buluştuklarında çok önemli şeyler anlatacakmış, dolayısıyla sabırsız. Lakin anlatamıyor, diyor ki “şu anda kahvaltıdayım, konuşacaklarımız var ama ‘public’ yerlerde anlatamam.” “Halk bizi dinliyor” diyor yani. Bas bas bağırarak iki saattir zeytini, ekmeği boğazımıza dizmeyi biliyorsun ama? Biraz az ve sessiz konuşsan biz zorunlu kulak misafiri olmayacağız, sen de “public mekan” sıkıntısı çekmeyeceksin. Çok gizli ve dünyanın düzenini değiştirecek nitelikte bilgiler vereceğin konuşmanı etrafındakiler duymadan yapabileceksin, böylece herkes mutlu olacak. Sürekli hasta olmak: Bilim dünyası bu tip kadınlar yüzünden çaresiz kalmıştır. Bu tip kadınlarımızın hastalıklarının tedavisi bir türlü bulunamamıştır. Bir kere de “iyiyim” de be arkadaşım. Bir kere de hasta olma, üzgün olma, mutlu ol be arkadaşım! Bu kadar ilgi delisi olma. Gribi, nezlesi geçmez, ağrı-sızısı dinmez... Küçükken bir yerini çarpıp acımasa bile ağlayan arkadaşlarımız vardı ya hani, etrafından ilgi görmeyince dikkati üzerlerinde toplamanın çaresini öyle bulurlardı... İşte onlar büyüyünce “hastalıkları geçmeyen kadınlara” dönüştüler. Hepimizi, canımızdan bezdirdiler. Sevgili 7/24/365 hasta kadın. Sözüm sana. 25 yaşındasın daha ama durmadan hayattan şikayet eden ninem bile daha az yakınıyor senin yanında. Dur daha yolun başındasın, bunun 80’i var, 90’ı var...