Bir türlü gelmeyen yazdan mı, ikon figürü darboğazından mı, yoksa etrafta “saracak” kadın bulunamamasından mı bilmem ama bu yazın magazin kelebekleri henüz bulunamadı.
Magazin dediğimiz kavramın bizim memleketteki çalışma sistemi malum, sezonluk. Bir yaz varsın, göz açıp kapayıncaya kadar pek de heyecan vermeyen, geçen senede kalmış bir magazin objesisin... Çok değil, sadece, ama sadece bir sene sonra, “sizi bir yerlerden tanıyorum” cümlesine maruz kalan ve zor hatırlanan bir cemiyet/gece alemi eskisisin... Şarkıcı/manken/oyunculardan oluşan ve magazin sahnesinden hızla gelip geçen ekip bir yana, bir de artık “yeterince eğlenceli” bulunmayan ya da artık sulu görüntü vermeyecek “eski havalı, yeni sıkıcılar” var. Hani Ivana Sert, Martha Graeff (şavkan idi), Deniz Berdan, Eda Taşpınar, Süreyya Yalçın gibi, geçen sene dibine kadar tüketilen magazin figürleri... Biricik ikoncanlar... Hatırlayın, bir vakit onlarsız bir günümüz dahi geçmezdi. ** Magazin dünyası-ikoncanlık ilişkisi aslında bir çocuğun şekerli sakızla olan aşkına benziyor. Çocuk şekerli sakızı hızlı hızlı çiğner, şekeri bittiği zaman da tükürür ya hani... O hesap. Eh, eski ikoncanların şekeri çoktan tüketildi. Artık magazin dünyası açısından çok da heyecan verici olmayan hayatlara sahip her biri... Yeni “Turkish designer”, azimli sörfçü, sadık sevgili, yeterince cazip değil... Modada “füzyon” halleriyle manşet olan da, swarovski-pul-payet doygunluğuna erişmiş şıkır şıkır kıyafetleriyle salınan da artık fena halde sıkıcı bulunuyor. Hâl böyle olunca, yeni figür arıyor meraklı gözler. Tazelerini çiğnemeye ve şekerini bitirmeye hazırlanıyor. İkoncanlık müessesesi de zor iş... Çok istesen de “Ne olur ilgi göreyim” çabasıyla ortalıkta gezmeyeceksin. “Pozun pozu”nu yapacaksın. Gazetecilere çektiğin numara içinde de numara olacak. Kameralardan kaçıyor, fotoğraflanmaktan hoşlanmıyor gibi görünsen de iki bacağın arasındaki mesafeyi, poz verirken ayağını sola çevirdiğin açıyı bile hesaplayacaksın. Doğru insanları tanıyacak ve tanışacaksın. “Yakalanma”nın da yöntemleri var, magazin gazetecilerinin ziyadesiyle hangi mekanlara gittikleri belli, bunu bilmezmiş gibi dolanıvereceksin etrafta. Kameraları görünce şaşıracaksın. Mühim partileri kaçırmayacaksın. Pohpohlanmaya, meraklı gözlerin sana çevrilmesine, gösterilen ilgiye sevinmeyecek, mütevazı ama havalı görünmeye gayret edeceksin. ışin çok zor yani. Tüm bunları yaparken magazin dünyasının sezonluk “dünyaya getir, büyüt ve öldür” sistemi içine girdiğini unutmayacaksın sevgili ikoncan adayı genç kadın. ** Evet, magazin dünyası iskelelerde kavrulan, parti mekanlarının kapılarında kırmızı halı pozları veren, her gün gazete manşetlerini süsleyen ikoncanlar arıyor, sevgili magazin iştahı kabarmış Habitus okuru! Magazinci arkadaşlar yeni adayları ıstanbul Kuruçeşme ve Bodrum Türkbükü civarında bekliyorlar. ılgilenenlere duyurulur...
Önce kafalar değişecek
Türkiye’de yaşayan 8,5 milyon engelli bireyin yüzde 78,29’u; iş hayatında kendilerine yer bulamıyor... Bu gerçek, Türkiye’de engelli bireylerle ilgili farkındalığı artırmayı amaçlayan Engelleri Kaldır kampanyasının web sitesi olan www.engellerikaldir.com’dan... Evet, engellilere, Türkiye’de yaşam her açıdan zor. Fiziksel şartlar bir yana, bu zorlukların psikolojik açıdan baş edilmesi belki de en zor olanını ben hatırlatmak isterim. “Sapık sapık konuşma” ile “Spastik hareketler yapma”nın benzer biçimlerde kullanılabildiği, aynı kategoride değerlendirildiği bir dilimiz var, farkında mısınız? “Özürlü müsün?”, “Otistik gibi konuşma” gibileri, insanların birbirleriyle iletişim kurarken rahatça kullandıkları cümleler arasında. Alın size ispat, Gülse Birsel, reklamlarda “teknoloji özürlü” diyor... Vivet Kanetti, röportajında ısrail’in rotasını “otistik” olarak tanımlıyor... İşte, günlük dilimizin derinliklerine çıkmamacasına yerleşmiş iki hastalıklı durum: Birincisi, engelli olma hali üzerinden, “yanlış” kavramının tarifi. İkincisi, daha da önemlisi ve acımasızı da, beceriksizliğin, engelli olma hali üzerinden anlatımı... Bu tarifler öyle kanıksanmış ki, kullanımı kimseyi rahatsız etmiyor. Engelliler konusunda farkındalık yaratacaksak, dil alışkanlıklarımızı gözden geçirmek zorundayız.