Her şey politiktir

Şu hayatın her anında her davranışımıza ayar çekerek yaşıyoruz. Nefes aldığımız her an politika yapıyoruz. Siyaseten doğrucuyuz. Çünkü buna mecburuz.

Üstelik bu politika hali insanın kendisinden başlıyor.

Hani demiyorlar mı “kendini sev” diye. Bir insan her dakika kendini nasıl sevebilir Allah aşkına?

Hayır efendim, seveceksin! Önce kendine politik olacaksın ki mutlu olasın. Kendini sürekli pışpışlayacaksın. Öyle yelkenleri suya indirmek, “Ben bugün sevmiyorum kendimi arkadaşım” demek yok. Kendine siyaseten doğrucu ol ki ayakta durabilesin.

Sabah zımba gibi kalkacak, işine gideceksin. Kendini zorlayacak, “mış gibi” görüneceksin. Gözyaşı dökmeyeceksin. ımajının cilasını çizdirmeyeceksin.

Kendinle olan ilişkinde politika dozunu tutturdun diyelim. Sıra geldi etrafındakilere. Her zaman düşünceli, anlayışlı, güler yüzlü, mutlu görünecek, arkadaşlarına da öyle davranacaksın. Aman şimdi bir de üstlerine alınmasınlar! Aranız bozulmasın! Bir kere astın mı yüzünü gün bitene kadar öyle gider. O ağır hava önce seni deli eder, sonra arkadaşlarını iter. Politik davran ki, ilişkilerin sağlam, günün (en azından görüntüsü) güzel olsun.

Sonra, gelsin en büyük politika alanı: Aşk. Doğasında var zaten.

Her yeni ilişki başında kadın en yakın arkadaşına demez mi; “Yeter artık, sıkıldım oyundan, stratejiden, gerçek bir ilişki istiyorum.”

Oldu. Adam kaçmasa sen kovalamayacaksın ki. Adam kaçtığı için aşk güzel. Sen kaçtığın için de aşk adama güzel. Az biraz yapışın birbirinize bakın sonra ne oluyor? Evliliklerdeki en büyük sıkıntı işte, bakın kaç gün okuduk.

“Heyecan bitti”, “Eskisi gibi seks yapmıyoruz”, “Biraz nefes almaya ihtiyacım var”...

İşte adam/kadın bunları geç vakitte demek için kaçıyor, kovalanıyor.

Politik davranıyor.

Kurallar kavgalarda da geçerli. Kafa göz yarmacadan çok, soğuk savaş, arkadan konuşma, kuyu kazma, kulis yapmak öğrenilmiş.

Politikanın hası var kavgada.

Kavgada adımını düşünerek atmaz, hislerine yenilirsen tavlayı koltuğunun altına alır, gidersin.

Tanımadığın insanlara da politik olacaksın. Kötü bir gün geçirirken alışveriş yaptığın yerdeki kasiyere, bindiğin taksinin şoförüne iyi davranacaksın. Yoksa günün öyle bir ters başlar ki feleğini şaşırırsın.

Her an, herkese pozitif, anlayışlı olacaksın.

Kötü bir gün geçirmeye hakkın yok.

Ne demiş Foucault: Her şey politiktir.

Evet, bu bizim için bir mecburiyettir.

Bir konu hariç...

Evet politiğiz. Hem de sapına kadar.

Bir konu hariç... Bir tek ama bir tek politikanın kendisinde apolitiğiz. Tabii Foucault tarafından bakınca, bunu tercihten kaynaklanan bilinçli bir apolitiklik hali olarak da görmek mümkün ama hayır.

Bizimki, dünyadan haberi olmamaktan gelen bir hal. Eylem yapana “Ne gerek var şimdi?” diyoruz yattığımız yerden.

Eylem yapanlar da yatmalı çünkü. Yakıp-yıkanlardan bahsetmiyorum elbette.

Dümdüz yaşamaktan rahatsız olmayacaksın, hayat böyle kolay çünkü. Hiç itiraz etmeyecek, öyle politikayı molitikayı da çok karıştırmayacaksın.

Çok bilmene gerek yok zaten, kalabalığa ayak uydur, yeter. Sana içini sormazlar.

Ben ilkokuldayken bir çocuk Batman’a “Batman” diyemezdi. O sıralar yarasa adam Batman filmi kasıp kavuruyor ortalığı tabii, çocuğun gündemi o. Merak ediyor “Betmen”de ne olduğunu.

- Betmen’de ne var öğretmenim?

- Çocuğum Betmen değil, Batman.

- Tamam öğretmenim Betmen.

İşte bizim nesil orada kaldı. Apolitize nesil diyoruz ya, yalan değil. Biz hayatın her alanında politik ama bir tek politikaya gelince apolitik bir nesiliz.

O yüzden salı günkü eylemin sebebinden çok, biber gazından yanan gözlerimiz, en büyük sohbetimiz.

Korkarım...

Umuma açık bir yerde bağıran kadından.

Çok sert (el kırarcasına) tokalaşan, torununun yanağını, iki parmağı arasına sıkıştırarak morartırcasına makas alan dededen.

Başına karga konmuş Haydar Dümen’den. Hayfred Dümkok.

Bülent Ersoy’dan.

Sakin erkeğin sinirinden.

Peki siz nelerden korkarsınız?
Yazarın Tüm Yazıları