Paylaş
O dönemden kafama kazınan bir cümle var. Köşe komşum Yonca’dan...
Bir gün koşmak üzerine konuşurken, çat diye söyleyiverdi:
“Melike, ben hasta olmuyorum biliyor musun?”
İnanamadım. Onun iyimserliğine verdim bu sözlerini.
Bir insan nasıl hasta olmazdı ki? Öyle bir dünya yoktu ki?
Ama Yonca, nezle bile olmuyordu.
O vakitler “Biraz sabredersen uzun vadeli etkilerini göreceksin” dedi ama o zamanlar, yani 2 yıl önce, ne manasızca aldığım kiloları verebileceğime inanıyordum, ne de bambaşka bir insana dönüşebileceğimi.
Ne de onun gibi “Hasta olmayan insan” olabileceğimi!
“Ne yersen osun” derler, bilirsiniz.
Ağzınıza ne yemek koyuyorsanız, ona dönüşürsünüz. Çöp yerseniz, çöpe dönüşürsünüz kısaca.
Nedir çöp?
Fast-food, şeker, marketlerde satılan ve glikoz şurubuna bulanmış paketli abur-cubur...
Besin değil yani, bildiğiniz çöp. Belki tadı lezzetli, o kadar...
Yanlış beslenmeyle hareketsizlik el ele verince ne olduğunu biliyorsunuz.
Kilo almak değil mesele üstelik, kilo almak kötü sonuçların sadece bir parçası.
Daha ve en önemlisi, sağlıksız, “kronik hasta” bir insana dönüşüyorsunuz.
Hareket etmediğinizde ve kötü beslendiğinizde metabolizma yavaşlıyor, kaslar zayıflıyor, düşünme becerisi zayıflıyor, solgun görünüyorsunuz, kronik yorgunluk sahibi oluyorsunuz, kolayca hastalanıyorsunuz...
Sağlıklı olmanın sadece üç şartı var ve bunları uygulamak öyle basit ki aslında...
Bu kadar basit olabileceğine ihtimal bile vermiyoruz çoğu zaman...
Birincisi, su içmelisiniz. Sabah kalktığınızda, ilk iş içebildiğiniz kadar su içmelisiniz.
Üç bardak, dört bardak...
Ne kadar çok, o kadar iyi. Ve gün içinde de buna devam etmelisiniz.
İkincisi, iyi ve doğru beslenmelisiniz.
Sevdiğiniz tatlıyı, içkiyi veya abur cuburu yasaklamadan ama asla makul ölçü dışında çıkmadan...
Yasaklarla ömür geçmiyor, malum.
Vücudumuzun ihtiyacından çok daha fazla karbonhidrat alıyoruz gün içinde...
Bir yiyecek günlüğü tutarsanız eğer, gün sonunda kendinizi karbonhidrata boğduğunuzu göreceksiniz.
Doğru beslenmeyi öğrenmek, hastalıklardan uzak, iyi bir hayatın anahtarı.
Ve üçüncü şart: Hareket etmelisiniz.
Atın kendinizi sokağa
Ara sıra bahsediyorum, belki bir ümit sizi de harekete geçirebilirim diye...
Sağlıksız bir insandan “Nezle bile olmaz” bir insana beslenme ve spor sayesinde nasıl dönüştüğümü bilmenizi istiyorum.
İyi besleniyorum ve haftanın 4-5 günü en az 7 kilometre, en fazla 10 kilometre koşuyorum.
Bir sene önce en fazla koşabildiğim mesafe 5’ti.
Ondan da bir sene öncesine gidecek olursak, “Ben koşamam ya, kim uğraşacak şimdi” insanıydım.
Önce yediklerimi, sonra da hayat tarzımı değiştirdim.
Ve iki sene içinde, metabolizması şahlanmış, 20 kilo vermiş, hastalıkların yanından bile geçmeyen birine dönüştüm.
Buz gibi kış havasında tişörtle koşmaya çıkıyorum, harekete başlayınca hızla vücudum ısınıyor, üşümüyorum.
Terliyorum, soğuğu yiyorum, terim buz gibi soğuyor, yine bir şey olmuyor. Islak saçla yatıyorum, yine dert olmuyor.
Toplu yaşanan yerlerden virüs-mikrop kapmak kolay...
Elbette bana da bulaşıyor ancak vücudum başa çıkıyor. Baş ağrısı gibi ufak tefek sorunlar dışında ilaç kullanmıyorum.
Çünkü vücudum hastalıkla başa çıkmayı biliyor. Vücudumun başka hastalıklarla da başa çıktığını biliyorum.
Buz gibi havada koşmaya çıktığımda düzenli olarak sokakta spor yapan insanlar dışında kimsecikler olmuyor.
Yazın öyle değil tabii... Fakat iki damla yağmur yağsa, biraz rüzgar, biraz soğuk olsa evlerimize kapanıyoruz.
Halbuki ormanda, sahilde, parkta kışın tadı çok başka.
Kışa da yaz mevsimi muamelesi yapın...
Atın kendinizi sokaklara, hareket edin, koşun, bisiklete binin...
Düzenli olarak yaptığınızda bağımlısı olacaksınız, hiiiç üşemeyeceksiniz ve inanın bana bu güzel bir bağımlılık.
İnanın bana iyi hissedeceksiniz. Uzun vadede, çok ama çok iyi hissedeceksiniz...
Paylaş