Paylaş
şimdi kimse kusura bakmasın, önce hiiiiç öyle otomobillerden, teknolojiden, yarışta olan bitenden bahsedemeyeceğim.
Çok afedersiniz ama ben bu kadar güzel erkeği -bakın yakışıklı demiyorum, artık ona yakışıklı denmez- Manhunt’ta, Best Model yarışmasında bile görmedim arkadaş.
Sağıma bakıyorum Kıvanç Tatlıtuğ, soluma bakıyorum Kıvanç Tatlıtuğ. F1’e izleyici olarak gelmiş erkek nüfusun büyük bölümü Kıvanç’lardan, Jude Law’lardan, Marcus Schenkenberg’lerden, Jesus Luz’lardan, kısacası heykelsi bir takım adamlardan oluşuyordu.
Sevgili yakışıklı Habitus okuru, aman ıtalya’lara gidip Formula1 ortamlarında gezinme.
Bak söylüyorum, üzülürsün.
Kendini kötü hissedersin.
Hatta bence sen ıtalya’ya hiç gitme. Orada sıradan adam olursun çünkü. Özellikle kaşına-gözüne iltifat almaya, kızları peşinden koşturmaya pek alışıksan oralarda uzun dönem bulunma, amanın. Sonra bu yakışıklılığın üstüne inşaa ettiğin sahte kendine güvenin olmasın darmadağın.
Neyse, tahmin edersiniz bu flörtöz fakat zararsız şenkenberg’lerin arasında gezinmek pek eğlenceliydi.
Tüm günümü Formula 1 alanında geçirdiğim için yarış haricindeki zamanlarda vakit ise pek heyecanlı, pek güzel geçti.
Efendim, şimdilik yakışıklıları bir kenara bırakayım, başa döneyim, televizyondan izlediğiniz yarış dışında etrafta neler olup bitiyor, biraz onları aktarayım.
Bir günlük delilik
Pazar günü sabahın erken saatlerinde, Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelmiş bir grup gazeteci ile birlikte ıtalya Grand Prix’sinin yapıldığı Monza pistine vardık.
Öncelikle, hem şehir merkezine uzaklığı hem de yapısı açısından Monza, ıstanbul Park’a hayli benziyor. ızleyici açısından gittikçe düşüşe geçen ıstanbul Grand Prix’si organizasyon açısından Monza’yı örnek almalı.
Mesele sadece yarış izlemek değil burada, insanlar bir tam günlerini geçirmek için geliyor ve zevkten dört köşe evlerine dönüyorlar. Zira çevre tamamen bir festival alanı gibi düzenlenmiş.
Ben yarışı Ferrari’nin lounge’undan izledim, yarış başlamadan evvel, diğer bölgelerde, padokta, pit alanında ve garajlarda gezindim.
Formula1’in havasını koklamak için buralarda gezinmek, görmek, görülmek pek önemli. Zaten Avrupa sosyetesi ve birçok selebriti, yarışın kendisi için değil, Formula1 takımlarının operasyonlarını yürüttüğü bu alanda olan biten için geliyor. Angelina Jolie’yle, Heidi Klum’la ve bilumum selebritiyle dirsek dirseğe olmak, teknik adamlarla ve pilotlarla yakın temaslarda bulunmak ve organizasyonun beyninde neler dönüyor, hepsini incelemek mümkün.
Tabii tahmin edersiniz ki, davetli değilseniz buralarda bulunmak için mal varlığınızı ortaya dökmeniz gerekebilir...
Sadece yarışı izlemek bile başlı başına bir heyecan, zira F1 araçlarının rekor hızlara ulaştığı bir pist Monza’daki. Yarış sırasında (garip ama) insanların bir beklentisi de hıza bağlı olarak gelişebilecek “büyük kaza” görmek, o nedenle adrenalin tüm gün boyunca eksik olmuyor... Tabii dediğim gibi, olay sadece yarışı izlemek değil. F1 meraklıları, takımların, sadece davetlilerin girebildiği özel mekanlarında dolanmak, pit alanında gezinmek, teknik ekiplerin işlerine yakından tanık olmak, F1 araçlarını yakından görmek ve o enerjiyi hissetmek için tüm günlerini burada geçiriyorlar.
Bu bir günlük delilik sonunda F1’e karşı dünyadaki en ilgisiz insanlardan biriyken hızlı bir dönüşüm yaşadım. Düşünün, motor seslerinin kulaklara zarar vermemesi için dağıtılan kulaklıkları bile kullanmadım, start anında kalbinizin ağzınızdan fırlamasına sebep olan gürültüyü duymak bile heyecanı beşe katlıyordu çünkü. Tabii şu anda hâlâ kulaklarımda vziiii vziiii sesleriyle yaşamaya çalışıyorum, umarım bu durum kalıcı değildir...
Kısacası nefis bir deneyimdi benim için. Bu yarışların meraklısı değilseniz bile imkanınız olursa, en azından hayatınızda bir kere bunu yaşayın derim.
Ben de uçakta alkışladım!
Evet, ilk defa bir uçakta alkışladım, deliler gibi el çırptım.
Uçak tekerleklerini yere indirdiği zaman pilotu alkışlayanlardan değilim ama bu defa alkışladım!
O da ne enteresan iştir bu arada. Sanki “normal olan” pilotun uçağı düşürmesiymiş gibi uçak tekeri piste koyduğu anda alkış tutarız...
Ayol adam ömrünü bu işe vermiş, herhalde indirecek uçağı!
Ayrıca bir zahmet de indiriversin yani...
Fakat bu defa farklı ve haklı bir sebepten dolayı alkış aldı pilot. Uçağı ortadan ikiye yarmadan piste indirmeyi “başardığı” için değil, güzel bir haber verdiği için...
ısviçre’de Avrupa şampiyonu olan Milli Sutopu Takımımız, pazartesi gecesi, ellerinde kupaları, evlerine dönüyorlardı. Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra uçuş bilgilerini anons eden pilot, standart konuşmasına küçük bir ekleme yaptı ve bu güzel haberi verdi. Koca bir uçak dolusu insan hem bu güzel haberi veren pilotu hem de bu bir grup yakışıklıyı gönülden alkışladı...
Böyle güzel haberlerin futbolla ilgili haberler arasında kaynamayacağı günleri göreceğimizi umuyor, takımımızı tekrar tebrik ediyorum...
Paylaş