Eski yaşları özlemek

Hepimiz herhalde hayatımızda en az bir defa “keşke şu yaşımı yeniden yaşasam” demişizdir. Kimimiz şimdiki kafayla 20’lerimizi yaşamak, kimimiz çocukluğumuza dönüp o saf günleri tekrar hissetmek isteriz...

Haberin Devamı

Kimimiz geçmişte başımıza gelen bir olayda daha farklı davranmış, bugünü etkileyecek başka kararlar almış olmayı arzu ederiz...
Geçmişi yönetsek, her şey bugün daha farklı olabilecekmiş gibi sanki... Öyle olduğunda içimiz sızlar, “keşke” der, derin bir nefes veririz.
Sana bir şey diyeyim mi sevgili kaderci Habitus okuru. O derin nefesi rahatça verebilirsin. Çünkü iyisiyle kötüsüyle başına ne geldiyse, ne kararlar aldıysan, hepsi sen şu hayatta bir adım ileri git diye oluyor.
Kendi aleyhine karar verdiğini sandığın zamanlar, aslında hayat seni başka bir evreye hazırlıyor.
İnan bana geçmişe dönmek, kararlarını değiştirmek; bugünkü bilinçli halinle geçmişi tekrar yaşamak istemezdin.
Çünkü buna imkan olsaydı, bugünkü sen, sen olmazdın.
30’larını yaşamakta olan ben, kendimi 20’lerimden çok daha iyi hissediyorum. Neden mi? Çünkü kafam daha az karışık. Aklımın filtresi daha net. Kime kulak asacağımı, kimi dikkate almamam gerektiğini iyi seçebiliyorum.
Gerçekten canımı sıkması gereken meseleleri iyi tayin edebiliyorum. Boşu boşuna kendimi üzmediğim gibi, “balon” meselelere de sevinmiyorum.
Geçmişten gelen hislerle, bugünkü ilişkilerimi düzenlemiyor, kafamdaki “hassas kantar”ın ayarını iyi yaptığımı hissedebiliyorum.
Oysa 20’ler öyle miydi? Hayal kırıklıklarım bugünden yirmi kat fazlaydı.
Rahatlıkla kırılır, sinirlenir, üzülür ve akıllara zarar duygu fırtınaları yaşardım.
Bir de bugüne bakalım: 10 yıl önce bu sakin, net ruh halimi görsem, herhalde kendimi tanımakta zorlanırdım...
Gel, bugün şöyle bir “hassas kantar kronolojisi” yapalım bugün istersen sevgili yaşının keyfini çıkaran Habitus okuru... Geriye gidelim, ta eskilerden başlayalım...

Eskiden öyle, sonra böyle

Haberin Devamı

Küçükken dünya kocaman geliyor insana.
Sadece boyutları değil, kişiler, olaylar ve mekanlar da büyük geliyor. (Yetişkinlik yıllarında çocukluğundaki mekanlara gidip ‘aa, burası daha büyüktü’ diyenleriniz olmuştur eminim...)
Biraz daha büyüyünce, 10’lu yaşların sonu ve 20’li yaşların başlarında mekanlar küçülmeye başlıyor ama bu defa olaylar ve kişiler daha çok büyüyor.
İlk defa yaşadığınız duygular, ilk karşılaştığınız insanlar, ilk büyük duygu fırtınaları, bunların hepsi dev gibi görünüyor. İnsan altında eziliyor, ne yapacağını bilemiyor. Bir üzüldü mü ölecekmiş gibi hissediyor... Geç ergenlik dönemi bitiyor, “hayata atılma” dönemi başlıyor. İşte bu da okuldan sonra yaşadığımız gerçek “eğitim” süreci.
Bu eğitim sürecinin başında da insanın gözüne her şey büyük görünüyor göze çünkü “ilk eğitim” de insana kocaman, dev hisler yaşatıyor. Aynı çocuklukta yaşanan ilk deneyimler gibi...
İlk patron, ilk iş... İlk “ben bu işi kıvırıyorum” hisleri... İlk başarılar... Güzel olanlar kadar kötü hisler de var tabii.
Onlar da dev boyutlarda yaşanıyor ilk “eğitim” esnasında. İlk hayal kırıklıkları... İlk mutsuzluklar... Sonrasına hızlı sarayım... Seneler geçince iş güç miktarı arttıkça, yapılan işler farklılaştıkça insan geçmişe bakıyor ve esasında hiçbir “devasa” hissin o kadar da devasa olmadığını görüyor...
Her insanın üç aşağı beş yukarı benzer şekilde yaşadığı bir “akış” bu esasında.
Ne yaşıyorsak, geleceği yapıyoruz. Attığımız her adım bir kapıyı açıyor.
Her kötü olay, her ders insana uzun vadede gerçekleşecek bir olayı haber veriyor esasında. Başımıza gelen beklenmedik olaylar ise ileride yaşayabileceğiniz arzulamadığımız bir duruma kendimizi hazırlamamız, dayanıklılığımızı artırmamız için gerçekleşiyor... Siz hele buna bir inanın da, ondan sonrası yüzde yüz çalışıyor.

Yazarın Tüm Yazıları