Efe Önbilgin yeni evlendiği karısı Duygu Ekşi için “Ben bu kadını 20 yıldır seviyorum, 20 yıl boyunca benim tüm manyaklıklarımı çekti” demiş.
Pardon ama bu beyan ?misal-10 yıl önce Ajda Pekkan’la ayaküstü tanışıp, 5 dakika konuşup, şimdi sorduğunuzda “Ajda Pekkan en yakın dostumdur” diyenlerinkine benziyor. Ayrıca bir hesap yapmaya çalışıyorum da, bir türlü yılları denk getiremiyorum. Kızımız 30 yaşında BİLE olsa bu söz ile 10 yaşından beri bir aşk ilişkisi yaşadığı sonucu çıkar buradan. Gören de Deniz Akkaya ile birlikte olmadı, ondan çocuğu yok, hatta 20 yıldır başka kız arkadaşı olmadı sanacak. Peki, 20 yıldan beri yaptığı her hareket, kurduğu her ilişki “manyaklık” mıydı? Pek sevindim izdivacınıza, bir ömür mutluluklar dilerim ama sevgili erkekler, çok rica ediyorum, heyecan dozunun yükseldiği anlarda mübalağa sanatına başvurmayınız. Ayrıca an itibariyle yaşadığınız güzel hislerle sırtınızı dayayıp önceki sevgililerinize dolaylı bir biçimde olsa da çamur atmayınız, hakir görmeyiniz. Mistır Önbilgin, “20 yıldır seviyorum ulen” yerine “İlişkilerim oldu ancak hiçbirinde karşımdakinin doğru kadın olduğu hissine kapılmadım. Duygu, benim doğru kadınım” gibi bir cümle kursaymış keşke. Hem eşine Sürahi Nine gibi “bu kadın” demiş de olmazmış.
Biri bin göster, sen kazan!
Sadece kadın-erkek ilişkilerinde değil, abartı sanatını her alanında kullanıyor bunu erkekler. Halbuki biraz daha ayakları yerlere basan beyanlarda bulunsalar, hayat hepimiz için daha kolay olacak. Diyorum ki, madem erkekler sürekli abartılı beyanlarda bulunuyor, biri bin gösteriyor, biz de öyle yapalım. Mübalağa sanatını hayatımızın her alanına yayalım. Mesela, ben 5-6 yaşlarındayken klasik piyano eğitimi aldım. Aradan 25 sene geçti ve hâlâ (ve sadece) 10 yaşımda çaldığım üç-beş klasik parçayı tıngırdatabiliyorum. O halde benim de 20 yıllık piyanist olduğuma bir itirazınız olmaz herhalde. Arada bas gitar, davul, keman gibi her türlü manyaklığımı çekti tabii piyanom... ¡¡¡ Mübalağa sanatında bir başka motifi ise asla terk edilmeyen erkekler oluşturuyor. Hani, sorduğunuzda bir türlü “Evet bir keresinde de çok pis terk edilmiştim” yanıtını alamazsınız. Tüm kız arkadaşlarını o terk etmiştir, her zaman dümen onun elindedir. Eğer terk edilmişse bile, kız bunu mecburen yapmıştır çünkü erkek ondan kaçmış ve yüz vermemiştir. Yani aslında terk eden taraf aslında erkektir. (Biz de yedik) Peki, yaptığı işleri abartanlara ne demeli? Kimileri de dün yazdığım “CV’de abartı sanatı”nın şahını yapar, insanı hasta ederler. Hatta orada kalsa iyi, CV’lerinden gerçek hayatlarına sıçramıştır bu durum. Zaten işini gücünü, pozisyonunu abartan adamı gördün mü kaçacaksın arkadaş. Muhtemelen pek bir şey yapmadığı için uzun cümlelere sığınıyordur...
Çarşamba gecesinden kalanlar
Dün Cengiz, Sahrap Soysal’ın Kelebek ekibi için verdiği davetin ayrıntılarını verdi, yalnız ben de şunları not etmeden geçemeyeceğim: “İnsanların yemek yediğini gördükçe mutlu olan insan” diye bir şey varsa, evet, o Sahrap Soysal’ın ta kendisi. “Yiyin gayrı!” ortamı olunca tabii adab-ı muaşeret filan kalmayabiliyor. En son bıçağı yalıyordum, öyle söyleyeyim. Gecenin en çok konuşulan yemeklerinden biri Giresun’un “Siron”uydu. Bıçak yalatan sebep tatlı ise üstünde tavukgöğsü, ortasında çikolatalı kek, altında ise kuru incir ezmesi olan “Sahrap Tatlısı” idi. Sahrap Hanım’dan önümüzdeki hafta köşesinde “Kelebek mönüsü” olarak bu yemeklerin tariflerini sıralamasını talep ediyorum. Bir de şu meşhur “Sahrap neşesi” var, onun tarifini de rica edeceğim kendisinden. Malum, önümüz kış, öyle bir enerji hepimize lazım.