Emriniz olur efendim!

Hani son derece yetişkin görünüp, ağzından çıkan bir kelimeyle aslında ergenliği daha atlatmamış olduğunu anladığınız erkekler vardır...

Bir anda öyle yersiz, öyle kaba, öyle damdan düşer gibi bir laf eder ki, ne bileyim, mesela kalabalık içinde “Maşallah, biraz daha kilo alsan seni kapıdan geçiremeyeceğiz ahı-ahı” gibi bir ortaokul esprisiyle gelir, siz de kafasına meşe odunuyla vurma arzusuyla dolup taşarsınız.
“Samimiyet, arkadaşlık müessesesi, kibarlık, kadın-erkek hukuku, nerede ne konuşulur-konuşulmaz” gibi konu ve kavramların arasında henüz doğru bağlar kuramamıştır, lakin bunun farkında değildir. Bunun farkında olmak bir yana, kendisini “Çocukluk hallerini geride bırakmış, şahane bir adama dönüşmüş, evrimini tamamlamış dayanılmaz erkek” sanmaktadır...
Merak ediyorum, bu kadar çok “Yol yordam bilmez adam” hangi ara yetişti?
Beyefendilik, nezaket hangi ara demode oldu?
Kusura bakmayınız, ben artık dayanamayacağım, izninizle zaman makineme biniyor, 20. yüzyıl başına gidiyorum sevgili eski ıstanbul beyefendisi Habitus okuru. Büyükada’ya filan gidecek, şakir Paşa Ailesi’nin yanına yerleşeceğim. Hafta içi günlerde ise vapura binecek, “ıstikamet Pera” diyeceğim. Biraz etrafta gezinecek, bir takım beyefendilerle röportaj yapacağım. Bakalım “eski toprak”lar herhangi bir kadınla, herhangi bir erkekle, az tanıdığı insanlarla, çok tanıdığı insanlarla, çocuklarla, yaşlılarla, nasıl iletişim kuruyor, hangi cümleleri sarf ediyor, oturmasını, kalkmasını nasıl beceriyor... Hepsini teker teker öğrenecek, sonra da bugüne geri dönüp günümüzün yol-yordam, konuşma adabı bilmeyen erkeklerine -ve hatta kadınlarına- dev bir rehber hazırlayacağım...

Kronik üslupsuzluk sendromu

Çevremizde olan arkadaşlarımızdan tutun da alışveriş yaptığımız marketteki kasiyere, devlet yönetiminde söz sahibi olan kişilerden bindiğimiz taksinin şoförüne, herkes bir “Kronik üslupsuzluk sendromu” hastalığına yakalanmış durumda.
Etrafındaki bir avuç insan dışında -şanslıysan o da- sen de konuşma, iletişim kurma adabından, incelikten yoksun bir takım kadınların ve erkeklerin bu durumunu artık kanıksamış olmalısın sevgili keresteden hallice adam mağduru Habitus okuru.
Dedim ya, sadece kadın-erkek ilişkileri değil aslında mevzu. Bakınız, mesela son günlerin en büyük “üslupsuzluk örneği” bir bakandan geldi... Çevre Bakanı Eroğlu’nun Tarkan’a yönelik “Sen o işlere burnunu sokma” cümlesindeki “ayar” sorunu, tam masaya yatırmalıktı...
Şimdilik söylediklerinin saçmalığını bir kenara bırakıyorum, cümledeki emir kipi ve ikinci tekil şahıs kullanımına dikkatinizi çekmek istiyorum... Tarkan, Çevre Bakanı’nın oğlu mu mesela, Eroğlu ona “sen” diyor?
Ensesine tokat atıp cebine de iki onluk sıkıştırsaymış bari...

Asker arkadaşım...

Bu tavır Çevre Bakanı’na mahsus değil elbette. Bilhassa devlet-vatandaş ilişkisinin söz konusu olduğu noktalar başta olmak üzere, tanımadığımız insanlarla ilişki kurmak durumunda kaldığımız her yerde bu senli benli jargon var.
Önce devlet-vatandaş ilişkisi kurulan noktaları konuşalım. Mesela, herhangi bir polis memurunun bir vatandaşa “siz” diye hitap ettiğini gördünüz mü? Peki ya adliye, noter gibi devlet dairelerinde evrak işlerinizi hallederken “Lütfen” diyen biriyle karşılaştınız mı? Siz karşınızdaki kişiyi tanımadığınız için sizli bizli konuşmakta, nezaketi elden bırakmamakta iken kaç kez “İmza at”, “Ver”, “Al” gibi emirler sayesinde kulaklarınızdan duman çıkardınız?
Günlük hayatta kurduğumuz diğer ilişkiler de bundan çok farklı değil, dedim ya taksicisinden marketine, uzak tanıdıktan yolda sana çarpan adama, hepsi aynı ayarsızlıkla iletişim kurmakta...
Bakınız, bendeniz Habitus, artık tanımadığım insanlar bana “sen” diye hitap ettiğinde “Ben sizin askerlik arkadaşınız değilim, ben size nasıl hitap ediyorsam siz de öyle ediniz” diyorum. “Ha??” diyenlere daha detaylı izahatı da yapıyorum.
Nezaket yoksunu adamlar ve kadınlar canınıza tak ettiyse, bu diyalog (kimi zamanlar ise monolog) pek rahatlatıyor insanı, size de tavsiye ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları