Ekrana dair birtakım sorular

Ünlü’lü reklamlar: Biri bir ünlüye “Ay herkes benim aldığım hizmeti mi alacak” dedirtir, ötekine halk otobüsünde eşiyle romantizm yaşatır, vallahi alemsiniz. Hem bizimle alay ediyorsunuz, hem de kaynaklarınızı tüketiyorsunuz, sizi can-ı gönülden tebrik ediyorum.

Haberin Devamı

Otobüste romantizm yaşayan bir Mustafa Sandal, inandırıcı mıdır, ürünü sattırır mı sahi?

Reklamda oynayan tanınmamış veya az mütevazı yaşamıyla tanınan bir yıldız olsa anladık, hadi bağ kurayım, fakat yaşam standardı otobüste romantizm yaşamaktan bir hayli uzakta olan bir adamla kuruluyor mu o bağ sahi?

“Bakın, Mustafa Sandal oynatarak portresini çiz(eme)diğimiz, toplu taşıma aracı kullanan düşük gelirli insanlar kampanyamız sayesinde arzuladıkları teknolojik cihazlara ve dolayısıyla istedikleri hayata kavuşurlar” mesajını mı alacak?

Valla kafam karıştı sayın operatör.

Bir de o boş otobüs garaja giden servis dışı bir otobüs zannediyorum, bizim bildiğimiz otobüs konserve sardalyadan hallicedir, havası alınmış çubuk kraker pakedi gibidir. Hadi bunları geçtim, gece yarısı otobüste romantizm yaşayanlara ahlak polisi karışıyor biliyorsunuz yurdumuzda.

“Konu ne olursa olsun, en alakasız ama şu anda çok gündemde olan bir/birkaç yıldız harika bir fikir, en kötü reklamı bile çeksek diğerlerinden 10 adım ileride oluruz” düşüncesi her zaman çalışmıyor.

Müşterinin avantajına olduğunu iddia ettiğiniz bir hizmet söz konusu olunca, enformasyonu veren hayali karakterin biraz gerçekle uyuşması gerekiyor, ötekisi “müşteriyle dalga geçmek” oluyor sanki.

“Ünlü ile yakınlık yaratmaca” yapmışsınız anladık ama bu reklam sayesinde ne operatör, ne de müşteri bir adım daha ileri gitmiş. Bu reklam filminden fayda sağlayan sadece Mustafa Sandal ve eşi gibi görünüyor: İyi para kazanmışlar.

“Herkese ünlü muamelesi yapıyoruz” mesajını veren banka reklamı ise Hülya Avşar’a “Ne yani, herkes benim gördüğüm hizmeti mi görecek?” dedirtiyor.

Yüksek standartta hizmet sunma iddiasını düşük standartta bir yaklaşımla yapmak sadece bize özgü olsa gerek.

Yarışmalarda çocuk sorunsalı: Reality’lere çocuk çıkarıldığında içi fena olan bir ben değilim zannediyorum. Herkesin çocuğu kendi evinin yıldızı şüphesiz.

Fakat evin salonunda çeşitli şirinlikler yaparken bu sevimli halleri “üstün yetenek” olarak değerlendirerek çocuğu kolundan tuttuğu gibi Acun’a götüren annelere “dur” diyen birileri olsa keşke.

Çocuklar sayelerinde büyüdüklerinde “reality” travmalı yetişkinlere dönüşecekler.

Ne gerek var oraya el kadar çocuğu çıkarıp eğlence malzemesi yapmaya? “Evinin salonunda sevimlilik yapan çocuğu tut kolundan, götür yetenek yarışmasına anneleri” sayesinde salonda şirinlik yapmaya korkan bir nesil yetişiyor a dostlar.

Haberin Devamı

Sahte... Çook sahhhteeee!

Haberin Devamı

- “Sıfırdan başladım, ben de sizin gibiydim, sonra başarıyı yakaladım, herkes beni tanıdı, artık çok başka standartlarım var ama sizi de anlıyorum sevgili halk, ben de sizin yaptıklarınızı yapardım, şimdi yapmıyorum ama biliyorum hissettiklerinizi” mesajı verenler...

Artık pek insan içine karışmamasına rağmen sırf onu takip eden kitlenin onayını, takdirini kaybetmemek için “Sizi de anlıyorum, hayat çok zor, ekmek telaşı, toplu taşıma, otobüs filan” edebiyatı yapanlar...

- Çeşitli şirketlerin müşteri hizmetleri görevlilerinden sık sık duyduğumuz “Telefon konuşmalarımız kayıt altına alınmaktadır” cümlesi.

Kayıt altına alınınca kendimizi güvende mi hissetmeliyiz? Kayıtlar, olası bir hukuki durumda kurumunuzu korumaya yönelik bir çalışma iken bu kaydı “içinizdeki insan sevgisinden” yapıyormuş gibi konuşuyorsunuz ya, çok hoşsunuz...

Yazarın Tüm Yazıları