Artık haber kanalları “bir acil durum söz konusu olduğunda nereden havadis alınır?” sorusuna yanıt değilmiş.
Depremden sonra çoğu kanal bırakın yayın kesmeyi, konuyla ilgili ufak bir bilgilendirme bile yapmadı. Adeta sosyal medya görev başındaydı. Kandilli’nin bile sitesi çöktü, kullanılamadı. Haberi yabancı haber ajanslarından, Amerika Jeoloji Enstitüsü’nden aldık. Jetonumuzun düşmesi için takribi yarım saat gerekti.
Atom bombası bile patlasa bi takım kendini bilmezler çıkıp “Şu anda bombanın düştüğü yerdeyim... Bacaklarım ve kafamın yarısı yandı,iyi sayılırım... Burada insanlar sağa sola koşuyorlar...” yazabilir. Çok ciddiyim, yazabilir. Ortalık karıştırmak için bu kadar hazırda bekleyen adam varken hızlı haber alma araçlarını, yani sosyal medyayı dikkatli kullanmak lazım.
Bu kadar çok yaygaracı varken, resmi açıklama yapabilecek yetkide herhangi bir kurumun sosyal medyada olmaması sayesinde, konuşulanların çoğu söylentiden ibaretti.
Hiç hazırlığımız yokmuş. Ne yapacağımızı, nerede duracağımızı, nasıl önlem alacağımızı hiç bilmiyormuşuz. “Yarın yaparım” diye erteliyoruz ya her şeyi, tüm deprem önlemlerini; Büyük Marmara depremi gelecek ve biz, önlem alabilecekken almadığımız için başımıza büyük iş açacağız.
İki elimiz kanda olsa, Twitter’a girermişiz. Diyorum hep, başıma bir hal gelse ne birilerini aramakla, ne mesaj atmakla meşgul ederim kendimi. Twitter’ıma yazar, yardımımı isterim.
Her konuyla ilgili espri yapabilme, dalgamızı geçebilme gücümüz varmış. Kimileri için depremle ilgili espri yapmanın, çekirdek yerken Muhteşem Yüzyıl izleyip espri yapmaktan farkı yokmuş.
Olmayacak duaya amin
Şimdi seçimler yaklaşıyor ya. Olabilecek en imkansız, en saçma vaatleri sırf oy almak için veriyorlar ya... İnsanı hasta ediyorlar efendim! Mesela “üniversite sınavı kaldırılacak” diyor bir tanesi. Bu “İstanbul’a her gün yeni araçlar çıkacak ama hiç trafik olmayacak” demeye benziyor. Fakat onun yerine dese ki, “bir çeşit seçme sınavı yapacağız ama bunu ehliyetli insanlar yapacak ve gerçek yeteneği ölçeceğiz” alacaksın oyumu! Ama kardeş, öyle bir laf ediyor ki, malını satana kadar hizmet veren ama satış sonrası işlemlerde sınıfta kalan markalar gibi. Üstelik sattıkları ürünün üzerinde yazanlar gerçek özellikleriyle pek örtüşmüyor. “Önce sen bi al, gerisini düşünürüz” diyorlar. Ne denir ki size, çok yoruyorsunuz bizi çoook!
Talep ediyorum
“Hamilelik kilolarını dört günde verdi” haberlerinin derhal bitmesini talep ediyorum. Zira yeni doğuran bir kadının son derdidir kilo vermek. İster ama veremez, çünkü bebeği ondan gelecek bol besinli süte ihtiyaç duyar. Bol besinli süt için annenin de beslenmesi lazımdır. Yani zayıflayan anneye takdir dolu gözlerle bakmak, pek mümkün olmaz. Hayır yani sırf erkekler tıklasın diye koyuluyorsa bu güzel kadın fotoğrafları işin içine “hikaye” katmaya gerek yok ki! Adam zaten tıklayacak!
Hadise’nin Beyonce’ye, Bengü’nün Rihanna’ya olan “tesadüfî” benzerlikleri konusunda “benzetilmek istemiyoruz” beyanlarında bulunmamalarını talep ediyorum. Madem benzemek istemiyorsun, niçin benzemeye çalışıyorsun. Ha şimdi sorsak benzemeye çalıştıklarını da kabul etmeyecekler ama... Neyse.
Ünlü kadınların davetlere “Memelerim var” kıyafetleriyle katılmamalarını talep ediyorum. Memeler bu kadar da ağza sokulmaz ki arkadaş. Yani aç, ama biraz usturuplu aç yahu.
Meme demişken, “alttan meme dekoltesi” nedir arkadaş. Bu tip elbiselerin satışının durdurulmasını talep ediyorum. Çatal dekoltesi yetmedi, bir de bu çıktı. Tabii mesajı şu: “bakınız, güzel ve doğal, üstelik sarkmamış, diri...” Sarkmamış ama çirkin duruyor çirkin.