Burada sadece güzeller yaşar!

Çok mutluyum sevgili Yunan heykeli Habitus okuru, ideal yüz biçimi bulunmuş. Güzellik açısından “ideal dünya”ya bu hafta sonu itibariyle biraz daha yaklaşmış bulunuyoruz haliyle.

“İdeal yüz” tanımı, kadınlarda en çok Cheryl Cole’a, erkeklerde ise David Beckham’a uyuyormuş. Bu arkadaşların çenesi, göz açıklığı, burun genişliği vesaire, hepsi mükemmele yakınmış.
Bizim bu fotoğraflara bakıp, onlar gibi olmadığımız için kendimizi kötü hissetmemiz gerekiyor herhalde. Ha, böyle bir amaç yoksa, bu müjdeli “ideal güzellik” haberlerinin biz fanilere faydası nedir, işte onu bilemedim.
Estetikle bile gözümüzün arasındaki mesafeyi değiştirmemize olanak yok mesela, “ideal göz açıklığı”nın bilmem kaç santim olmasının bana yararı nedir arkadaş? Gözleri “gereğinden” yakın ya da uzak olanlar “defolu” mu şimdi?
¡¡¡
“Değiştiremeyeceğin birtakım özelliklerinden ötürü sen benim gibi olamazsın, olamayacaksın” algısı yaratarak bundan büyük ekmek yiyen/yediren bir düzen içinde yaşıyoruz, anladık ama bazen insanın isyan edesi geliyor sevgili kaşına gözüne kurban olduğum Habitus okuru.
Peki, her gördüğünden pek etkilenen genç dimağlar arasında bu oyunlardan sağ çıkabilen kaldı mı? Hayır!
En basit haliyle şöyle anlatayım size; “havalı” mekanların tuvaletlerine gidin bir dikkatlice bakın. Yediklerini kusmazsa güzel görünemeyeceğinden endişelenen kadınların arkalarında bıraktıklarını göreceksiniz.
Genç yaşında estetik müdahale yaptırmadan duramayan kadınlar, blumik genç kızlar; kısacası dış görüntüsüne psikolojik rahatsızlık evresine varacak kadar takmış insanlar yaratmayı nasıl becerdik; hatta en başta bunu ne için yaratmıştık, tüm bunlara değdi mi acaba, merak ediyorum.
Çarpıtılmış güzellik algısından cebini dolduranlar bir doysa da, kadınları rahat bıraksa...

Hayali değil, gerçek kasaba

Tamam, anladık, göz “güzellik, estetik” arzuluyor. Aynen güzel bir manzara fotoğrafına bakar gibi; gazeteyi, dergiyi açtığımız zaman bebek yüz, taş popo, sırık bacak görmek istiyoruz. Fakat “güzel bir manzara görme/gösterme” meselesi ile “o manzaraya sahip değilseniz, gidin kendinizi çöpe atın” mesajının arasında azıcık fark olmalı ya!
O halde diyorum ki, madem hâl böyle, gelin bir “elf kasabası” yaratalım. Sağımıza bakalım Tuba Büyüküstün, solumuza bakalım Beren Saat.
Onlar kadar güzel olmayanları kasabamızdan sınır dışı edip kırbaçlayalım. Ortamda en az 5 adet “Azra Akın prensesliği”ne sahip genç kız dolaşsın. Elbisesinin kumaşlarını uçura uçura geçsin, nefes kessin.
Prenses olamayan genç kızları sopayla kovalayalım.
Bu kasabadaki tüm yayınlarda, sadece güzel kadınlar, güzel erkekler, gerçek hayattan uzak insansı siluetler yer alsın. Hatta “ideal güzelliğinizi parlatmanın yolları”, “güzel olduğunuz için şanslısınız, ya çirkin ve şişman olsaydınız??” gibi kozmetik yazıları yer alsın.
“Vücudunuza göre giyinin” gibi safsatalar yer almasın. “Zayıflayın, canınızın istediğini zaten giyersiniz” fikri pompalandıkça pompalansın.
Ebru Şallı, hamilelik, annelik vs. dünyasındaki tek hakim figür olsun. Fit hamile kavramının suyu çıksın hatta, “b hamileliği” diye bir kavram atılsın ortaya.
Arkadan bakınca değil sadece yandan bakınca hamile görünmenin sırlarını filan öğrenelim.
Hamileler bile şişman değil bu kasabada ya, siz bir de diğerlerini görün. Hepsi zayıf, fit ve harika. Yaşlıların tümü, sabah 1 saat koşup kışın bile soğuk suyla duş alan çakı dedeler gibi.
Genç-yaşlı fark etmez, burnunda eğrilik olanlar, büyük çeneliler, geniş alınlılar, kısa bacaklılar, patlak gözlüler, yüzlerinde kırışık olanlar, koca göbekliler, ortası kellerden nefret edilsin burada.
¡¡¡
Düşünüyorum da, hayal filan değil bu, halimize baksanıza...
Koşullar gösteriyor ki, şu anda yaşadığımız yer, işte tam da bu kasaba...
Yazarın Tüm Yazıları