Yok arkadaş, imkansız almam. Şimdi ben alınca kesin teleskoplusunu, üç boyutlu görüntülüsünü, düşünce okuyabilenini filan çıkarır bu Steve Jobs. Bi’dur a Steve. Sinir hastası ettin insanları... Bir kameralısı yetmedi, şimdi de iki kameralısını çıkarmışsın Steve Jobs. Eh, takdir edersen ilk çıkan iPad’i alanların morali çok bozuk. Tamam, kabul ediyorum, ben de şimdi haberi alınca pek bir heyecanlandım ama almayacağım. Niye mi? Çünkü sen şimdi iPad 3’ü, hatta 4’ü, 5’i, 6’yı filan da bitirmişsindir kafanda sinsi. Biz de burada iki kameralısı çıktı diye seviniyoruz. Bu iş de ne fenadır yahu. Ne alsak yenisi çıkıyor. Daha birkaç ay oldu, yepisyeni telefon aldım, şu anda o kadar eski suratlı görünüyor ki anlatamam. Aslında hâlâ yepisyeni, görünürde bir tuhaflık yok ama ondan sonra beş ayrı yeni model çıkardı sinsiler. Sonunda yaktıracaksınız bana o telefonları, o olacak. Ankesörlü telefon kullanacağım. Ateş yakıp dumanla haberleşeceğim. Güvercin göndereceğim. iPad tablet de istemem, Sümerler gibi kil tablete yazı yazacağım, sonra oturup onları okuyacağım. Çok sinirliyim sevgili avcı-toplayıcı Habitus okuru. Çok rica ediyorum hızla tarihin eski bir dönemine ışınlanıverelim. Daha da eski hatta. Tekerlek filan yeni bulunuyor olsun, ne bileyim.
Trafikte kavga etmem! Yook, yok, artık sakinleştim. Ne korna çalıyorum, ne selektör yapıyorum, ne önüme atlayıp sıramı yiyen minibüse çemkiriyorum, pamuk gibi bir insana döndüm. Hatta dolmuştu, otobüstü, minibüstü, üstüme üstüme sürdüklerinde hemen frenime basıyorum. Camımı açıyorum, “Özür dilerim üstüme sürdüğünüz için” diye usul usul sesleniyorum. Hiçbir yere gitmek için acelem yok, arkamda selektör yapmaktan parmakları titrek kalan taksici amca cinnet geçiriyor, camı açıp bana “kadın şoförler, bıktırdınız” diye sesleniyor. Normalde camı açıp ciyaklardım ama ona cezayı yol vermeyerek, soğuk savaşla kesiyorum. (Biliyorsunuz, kadın şoför kaçla giderse gitsin, ibre 100’ü gösterse bile arkadaki erkek şoföre 40’la gidiyormuş hissi verir.) Trafikte kadın-erkek fark etmiyor, beyefendilik, centilmenlik filan yok biliyorsunuz. Herkes atmaca gibi geziyor yollarda, küfür, bağırış, çağırış gırla. Biraz laf ettin mi adamlar iniveriyorlar arabalardan. İmkanı olsa ya dövecek, ya öpecek. Niyet o yani. Şimdi şehir kabadayıları arabalardan inerken ben deli miyim artık trafikte hata yapanları uyarayım?
İnternet sağlayıcımı değiştirmem Bu aralar ne olduysa artık, farklı internet sağlayıcıları ev telefonlarını arayıp “internetimiz çok uygun, aboneliğinizi bize geçirmeyi düşünmez misiniz” teklifleri yapmaktalar. Her şeyden önce şunu merak ediyorum, evlerimizin telefonlarını nereden buluyorsunuz. Kim veriyor arkadaşım benim numaramı benim müsaadem olmadan birtakım şirketlere. Evimizde huzurlu huzurlu otururken Zartnet’in teklifleriyle, Zurtnet’in uygun internet kampanyalarıyla ilgilenmek istemiyorum ben mesela. Ne yapayım ben şimdi. Diyorum inanmıyorsunuz, Zartnet ya da Zurtnet şirketine değil, güvercine geçeceğim sonunda, güvercine.
Sokaktan boza almam Geçen yine geçiyor çocukluk kabusum bozacı, “boooo-zaaaaaa” diye, hayalet gibi... Dedim, sayın evin erkeği, çağır, içelim güzel boza. Ağzımızın tadı yerine gelsin. Geldi kabus bozacı, sandık ki bize o bildiğimiz güzel, kıvamlı bozadan verecek, tozla yapılan bozayı dayamasın mı? Ben hayatımda böyle çirkin şey içmedim arkadaş. Bundan böyle hayalet bozacıdan boza almak yok. Zaten ona boza denmez, olsa olsa sulu tebeşir tozu gibi bir şey.
Kakül kestirmem Bir erkeğin saç uzama sürecinde bir “papaz evresi” vardır ya hani, hah, al o evreyi, bir kadının alnı üstündeki saça uygula, al sana kakül kabusu. Ne önüne bırakabilirsin, ne geriye tarayabilirsin, önüne tarasan gözüne girer, geride de havaya dikilir... Yana tarasan iyice jöleyle yapıştırmak zorunda kalırsın, bant takarsın yüzün topaç gibi çıkar ortaya... Yani uzama evresinde alsan alınmaz, satsan satılmaz bir parça saçtır kakül. Bakın söylüyorum, şu hayatta kaküllerinin uzamasını sabırla bekleyebilen kişi, hayatta her türlü güçlüğe göğüs gerebilecektir.