Paylaş
Belki o gün doğduğumdandır bilmem, ben en çok cumayı severim.
Bakınız, daha anne karnındayken hissetmişim olacakları, demişim ki, “Bugün doğsam iyi olur. Hafta sonu yapacak çok işim var...”
Sahi, en güzeli cuma gecesi değil midir?
Bütün gece azıp, sabahı etsen bile uyandığında hâlâ önünde iki günlük koca hafta sonu uzanmaktadır.
Sokakta gezinmeye, evde dinlenmeye, kendinle ilgilenmeye; her şeye ama her şeye zaman vardır. Sevinirsin. Enerjiyle dolar, kossssskoca iki gün boyunca izleyeceğin filmleri, okunacak kitapları, yapacağın yürüyüşleri, göreceğin –uzun süredir ihmal edilmiş- arkadaşlarını düşünür ve heyecanlanırsın.
Sonra, daha bitmedi, pazar günü yazlıkları kaldırıp kışlıkları indirecek, eskimiş-giymediğin kıyafetlerini ayıracak, süper bir gardırop düzenlemesi yapacaksındır. Yetmedi, evi temizleyecek; epeydir düşündüğün, gereksiz eşyalardan kurtulma çalışmalarına başlayacaksındır. Hava da pek güzeldir, adeta bütün kainat sana “bu hafta sonu ertelediğin bütün işleri bitirecek ve süper bir insan olacaksın” mesajı vermektedir...
Bakın size ne söyleyeceğim. Yine erteleyeceksiniz. O yüzden bu hafta sonu hiç kasmayın. Yatın, uyuyun, akşamdan kalmalığınızı atın, meyve yiyin, tekrar yatın filan... Zaten hafta boyunca saate bakarak yaşıyor, okuldan dershaneye, ofisten toplantıya savrulup duruyorsunuz.
Durun, şimdi bir şey yapmayın. Yatın, tavana bakın, duvara bakın, ağaca bakın. “Ben niye boş oturuyorum?” diye kendinize sormayın. Ayağa kalkmak için bu kadar psikolojik savaş verip iki günün sonunda “yine bir halt yapamadım, oturdum kaldım/televizyon izledim/uyudum” diye kendini yemene hiiiiç lüzum yok sevgili işleyen demir Habitus okuru. Bu hafta sonu da ışıldamayıver.
Bu defa yapamadıkların için üzülmeyecek, durduğun için suçluluk duymadan mutlu olmayı deneyeceksin. (Bunun içine 2 gün hiç kalkmamacasına yatmak da dahildir).
Çünkü ertelemecilik denen mel’un huyun en büyük panzehiri, ertelemeci olduğunu kabullenmek, kendini rahat bırakmak; anla artık sevgili bugünün işini yarına bırakan Habitus okuru. Ondan sonra işler düzeliyor. Bak sonra hayat nasıl kolaylaşıyor...
Evet, nerede kalmıştık?
Şöyle düşünelim: Hani soğuk havada tir tir titrersiniz, üşümemek için kendinizi sıkarsınız; lakin aslında hiç kendinizi sıkmasanız, soğukla savaşmasanız, aslında o kadar da üşümeyeceksinizdir...
Denersiniz ve üşümediğinizi kendinize kanıtlarsınız.
Şimdi İngiliz bilim adamlarının yaptığı bir araştırma ve sonuçlarından bahsedip bu savımı destekleyeyim diyordum ama boş verin...
Hatta o değil de, ertelemek konusuyla ilgili size enteresan bilgiler derleyeyim istedim fakat şimdi meseleyi Google’lamakla filan uğraşamayacağım kusura bakmayınız. Zaten siz isterseniz kendiniz “ertelemek” “yazıp “search”e basabilirsiniz değil mi efendim hahayt.
Sen çok yaşa e mi Google.
“Üşenerek” çağ atladım yahu, çağ...
Şimdi size “Ay iki dakika oturun ayol” diyorum ama terzi kendi söküğünü dikemezmiş ya, aslında hikaye o. Bazı konularda son derece ertelemeci olan yazarınız Habitus, henüz bunu kendine itiraf etmiş değil. İtirafları birlikte yapacağız inşallah. Başlayalım madem.
Efendim, 15 yaşından beri okumayı ertelediğim bir renkli-resimli ansiklopedi serisi var. Ortaokuldayken, bu renkli, resimli, şu hayatta beni türlü muhabbetin yıldızı yapabileceğini öngördüğüm bu seriyi okuduktan sonra müthiş bir insana dönüşeceğime dair inancım tamdı.
Her şey hakkında bilgi sahibi olacak, herkesi bilmişliğimle ezecektim, ooh.
Peki sonra ne oldu? “Ay derslerim bitince okurum, ay yazın okurum, ay kışın çay keyfi yaparak okurum” diye diye yıllarca erteledim. Bakın bir değil beş değil on değil, hafta değil, ay değil yıllarca! Şimdi yıl 2010, internetti, bilgi çağıydı, sonracığıma, yok iPhone’uydu, yok iPad’iydi, dünya bir tık uzakta. Lakin yazarınız, dönem dönem evdeki kitaplıktan gönderilecekleri ayıklarken, hâlâ sinsi gibi bu ansiklopedi serisini dolabın derinliklerinde saklamakta... Okuycam işte. Okuycam diyorum.
Evet, 15 yıl geçti ama artık kararlıyım. O ansiklopediyi sayfa sayfa ezberleyeceğim. Ben konuşunca Metin Uca bile susacak. Muhabbeti 10 numara bir insan, rakı sofralarının yıldızı olacağım.
İnanmıyor musunuz bana? Kalbinizi kırarım valla...
Paylaş