Bu bayramda...

İnsanların kişisel alanlarına özen gösterelim, “takip mesafesi” bırakalım.

Haberin Devamı

(Evet, aynen trafikte bırakmamız gerektiği gibi.) ATM makinesinden, para çekerken önümüzdekinin ensesine yapışmayalım.
Kasada sıra beklerken para ödemekte olan şahsın cüzdanını seyre dalmayalım...
Efendim, evvelki gün bankadayım, para yatırıyorum. Bir adamcağız, sıra numarası aldı, baktı ki işlem yaptırmakta olan bendenizden sonra sıra onda. Oturup beklemek yerine yanıma geldi. Dirseğini koydu, film izler gibi benim para yatırma işlemimi izledi...
İmalı bakışlarımla kendisini süzdüm lakin derdimi anlatamadım. Bir baktım, iki baktım, yok, amcam anlamıyor. Epey mübalağalı jest ve mimiklerle dedim ki, “Buyurun, aceleniz varsa ben çekileyim...”
Tabii acelesi filan yok, benim yaptığım işlemi izlemesinin uygunsuz olduğunun farkında bile değil... “Yok yok acelem, beklerim” dedi... Anlatamadım söylemek istediğim cümlenin “Azıcık açıl be adam” olduğunu.
Tanımadığım bu şahısla birlikte banka işlemlerimizi yaptık, yaptığım tüm işlemleri dans yarışması jürisi dikkatiyle seyretti.
A be kardeş, banka işlemleri kişiye özel, gizli değil midir, sen cevap ver.
Bu arada “kişisel alan” dediğimiz kavramla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan teyzelere selamlarımı göndermek isterim. Bayramlarını tebrik eder, ellerinden öperim. Yalnız, çok rica ediyorum, lütfen kalabalık bir yerden geçerken, yol açmak için bizleri belimizden tutup iteklemeyiniz.
? Hizmet sektöründe çalışanlara emir kulumuz muamelesi yapmayalım.
Misal, evvelki gün, sadece alışveriş değil, “bayram gezmesi” de yapılabilen bir mobilya ve aksesuvar merkezi var hani, hah, oradayız işte. Alışverişimizi yaptıktan sonra, şurada iki dakika dinlenelim, bir yandan da karnımızı doyuralım dedik. Bilenler bilir, buraya gelindi mi İsveç köftesi yenmeden dönülmez. Tabii hafta sonu olduğu için en kalabalık okul kantininden daha kalabalık durumda restoran.
Zar zor bir masa bulup iliştikten sonra içimizden birimiz masanın başında nöbet tutmak üzere kalıyor, biz de bu arada yemek almak üzere sefere çıkıyoruz.
Tepsimi alıyor, sıraya giriyorum, uzun bir bekleyişin sonunda nihayet sıcak yemeklere ulaşıyorum. Önümde birkaç seçenek var, bunlardan biri de balık. Önümdeki adam seçimini, aşçıya söylüyor: “Ver levrek...”
“Ver levrek” diyor, çünkü yemekleri tabağa koyup müşterisine teslim eden şahıs, onun kölesi. Ver diyor, otur diyor, kalk diyor, çünkü karşısındaki adam zaten ona o levreği verecek. Başka çaresi yok.
Bizimki de bunu bildiği için “lütfen” demeye lüzum görmüyor. Bir kelime için harcayacağı enerjiyi daha faydalı yerlere saklıyor...

Yazarın Tüm Yazıları