Boyalı Kuş’tan Muhteşem Yüzyıl’a

Bugün biraz geriye gideceğiz. Ta 70’lere...

Haberin Devamı

Jerzy Kosinski’nin ünlü romanı Boyalı Kuş’un 1972’den sonra baskısının içinde bir “mahkeme kararı” iliştirilmiş. Bu mahkeme kararı, çevirmeni Aydın Emeç’e “Müstehcen nitelikte yayın yapmak” suçu sebebiyle açılmış kamu davasını ilgilendiriyor. 

Bu davadan beraatını gösteren karar, kitabın “toplatılmaya gerek olmayan yasal bir yayın” olduğunun bir kanıtı olarak kitabın o dönem yapılan yeni baskılarına eklenmiş.
Geçen gün elime bu romanın eski bir baskısı geçti ve sayfaları karıştırırken içinden bu mahkeme kararı düşüverdi.
Peki yüzyılın en önemli romanlarından birinin çevirmenine neden “Müstehcen nitelikte yayın yapmak suretiyle basın kanununa muhalefet”ten kamu davası açılmış olabilir?
Bakın beraat kararının detaylarında neler var:
“Her ne kadar maznun Aydın Emeç tarafından tercüme ile neşredilen Boyalı Kuş adlı kitabın yazılarının müstehcen olduğu iddia edilmişse de suç mevzuu Boyalı Kuş kitabında 2. Dünya Savaşı kurbanı küçük bir çocuğun savaş süresindeki hatıralarını ihtiva ettiği ve savaşın kişi üzerindeki tesirlerini göstermek maksadıyla cinsi münasebet hallerine temas edildiği...
Cinsi münasebet hallerinde kişi üzerinde cinsel arzuları tahrik edecek bir mahiyet bulunmayıp harp halinde tesadüf edilen bu kabil halleri göstermek maksadı ile bu sahnelerin kitapta yer aldığı, savaşın fena hallerinin bu suretle gösterildiği anlaşılmıştır... Maznunun isnat edilen fiilden beraatına karar verildi.”
Şimdi gelelim bugüne...
Yıl 2016.
Star’da yayınlanan Muhteşem Yüzyıl Kösem. Oğlu Şehzade Mustafa’nın öldürüleceğini anlayan Halime Sultan, onu kaçırır ancak saray muhafızlarınca yakalanarak oğluyla beraber zindana atılır.
Maskeli cellatlar, Padişah Sultan Ahmed’in ölüm fermanını uygulamak, şehzadeyi boğmak için ellerinde iplerle zindana gelirler.
Halime Sultan’ın ve Mustafa’nın yakarış ve ağlamaları “fazla dramatik bir şekilde ekrana taşındığı” için, gelen şikayet üzerine RTÜK, kanala ceza verir.
Gördüğünüz gibi aradan geçen 45 yılda insan davranışında bir değişim yok, olay sadece şekil ve platform değiştirerek aynı biçimde gerçekleşiyor.
Tabii bir farkla: Bu defa yayıncı cezadan kurtulamıyor.
Buradan çıkan bir sonuç var: Dar görüşlülük ve ispiyonculuk nesilden nesle aktarılıyor. Sonra tarih neden tekerrür ediyor diye soruyoruz. Valla biz bu gidişle evrimi bile durdururuz!

Haberin Devamı



Siberkondria mağdurları

Haberin Devamı

İnternetten önce de vardı. Adı “siberkondria” değildi elbette. Sosyal ağlar öncesi zamanlarda da kendi kendimize teşhis koyuyor, kafamıza göre ilaç alıyor veya çocukluk zamanlarında almak zorunda bırakılıyorduk.
O zamanlar “yaygın hastalık inanışları” girerdi, tek çaresi de antibiyotikti. Boğazın mı şişti?
Antibiyotik. “Yanların” mı ağrıdı? Hoop antibiyotik. Nezle mi oldun? Antibiyotik. Antibiyotiğin virüs-bakteri fark etmeksizin her türlü hastalığı iyileştiren bir mucize olduğunu düşünmekten ötürü, ilaca dirençli nesiller yetişti.
Virüsler güçlendi, onlar da yurdum insanı gibi “Bize bir şey olmaz be ablam” der hale geldiler.
Boyalı Kuş’tan Muhteşem Yüzyıl’aBenzer şekilde soğuk havada astronot gibi sırf gözler açık kalacak şekilde sarınmanın gerekli olmadığını, içimize sekiz kat fanila, yün içlik, ayaklara nene patiği üzerine keçe taban geçirmeden de ısınabileceğimizi...
Terli terli suç içersek ölmeyeceğimizi, terimiz üzerimizde kurursa acılar içinde can vermeyeceğimizi çok sonra öğrendik.
Tabii çocukluktan gelen “Aman hasta olursun” korkusu öyle yerleşmiş ki şimdi “siberkondria”, yani internetten bakarak kendi kendine teşhis koyma hastalığına kolayca yakalanabiliyoruz.
Siberkondria “kuralları”na göre küçük bir sivilce deri kanseri, karın ağrısı “acil ameliyat edilmezse çarelerin tükeneceği bir organ yetmezliği” haline dönüşebiliyor. Kafada tabii! Bir kere “karar” verdiniz mi, sorununuzun gerçekliğine gönülden inanıyorsunuz, doktorun teşhisi para etmiyor.
Yıllar geçiyor ama doktor yerine hastalıklarla ilgili yerleşik inançlara, o da olmadı Prof. Dr. Google’a daha çok güveniyoruz. Meseleyi son günlerin sosyal medya rüzgarı, mini kıssadan hisse hikayesi, “Be like Bill”in (Bill gibi ol) ile bağlayalım o zaman: “Bu, Bill. Bill, hastalandığı zaman kafasına göre antibiyotik yutmuyor veya Google’da hastalığına teşhis koymuyor. Bill, doktora gidiyor. Bill akıllı. Siz de Bill gibi olun.”

 

Yazarın Tüm Yazıları